Abdülcelîl Çelebi, Mısır’da yetişen velîlerdendir. On yedinci yüzyılda yaşamıştır. Kahire’deki Mevlevi dergahında taliplere Mesnevi okutur ve sohbet ederdi. Mesnevi’den anlattı ki:
* Tamah, kulağa bir şey duyurmaz. Garez, göze perde olur.
* Âleme tamah edersen, öte âlemi duyacak ne kulağın, ne de görecek gözün olur.
* Ömrün, altın kesesine benzer; gece-gündüz de para sayan adama.
* Eski ve tecrübe görmüş akıl; sana yeni bir baht bağışlar.
* Kibir-hırs ve şehvet kokusu, söz söylerken ağzında soğan gibi kokar. O koku yüzünden duan reddedilir. O kalp, o koku ile içini dışına vurur.
* Kötü yaratılışlı kişi Allah’a yalvaramasın diye Allah ona dert keder vermez. Unutma, Firavun’un başı bir kez bile ağrımadı.
* Dert; Allah’ı gizlice anmana vesile olacaksa tüm dünya malından yeğdir. Dertsiz dua soğuktur. Dertli dua gönülden, aşktan gelir.
* İhtiyatsızlık, tedbirsizlik; pişmanlıktır.
* İyilik ettiğin kişinin şerrinden sakın.
* Sohbet var; keskin kılıca benzer, bostanı, ekini kış gibi keser biçer. Sohbet var; ilkbahar gibidir, her tarafı yapar, sayısız meyveler bitirir.
* Tedbir ve ihtiyat bastonun yoksa, bari gözü gören birine tutun.
* Bir dertlinin dert ve elemini dinlemek ona verilecek en büyük hediyedir.
* Tereddüt, hapis ve zindandır. Ruhu çeker de bir yana yönelmesine engel olur.
* Acı; tatlı dudakların tesiri ile tatlılaşır. Diken, gül bahçesi nedeni ile gönül çeker hale gelir.
* Kılavuzsuz yola gidene iki günlük mesafe yüz yıl olur.
* Sabır; sıkıntıların anahtarıdır.
* Hırs sahibi, mahrumdur.
* Dosttan gelen bir cefa; yabancının üç yüz bin cefasından daha ağırdır.
* İnsanların uğradıkları bela ve mihnet, dikkâtli bakarsan alışmadıkları şeyden meydana gelir.
* Ya doğru ol, doğruluğunu göster; yahut sus da merhamete eriş.
Abdülcelîl Çelebi, Abdülcemîl Çelebi’ye icâzet vererek yerine geçirdi. Kendisi de sıla-i rahm için memleketine gitmek üzere bütün talebeleri ve sevdikleri ile helâllaştıktan bir süre sonra vefât etti…