Bir kimse anlatıyor: Hazret-i Dâvûd’un hastalandığını duyup ziyâretine gittim. Hava çok sıcaktı. Baktım, başını bir kerpiç üzerine koymuş, Kur’ân-ı kerîmden, “Cehennem ateşi” geçen bir âyet-i kerîmeyi tekrar tekrar okuyor, gözyaşı döküyordu.
Yanına yaklaştım.
Ve kendisine;
“Seni açık havaya çıkarayım mı?” dedim. Cevâben; “Hayır, istemem, ben ölürsem cenazemi şu duvarın arkasına gömün” dedi.
Merak edip;
“Niçin?” dedim.
Cevâben; Sağlığımda uzlette idim. Ölünce de uzlette olmak, kimsenin görmediği bir yerde yatmak istiyorum” buyurdu.
CENNET SÜSLENDİ
Dâvûd-i Tâî hazretleri vefât ettiği gece semâdan; “Ey insanlar! Dâvûd, Allahü teâlânın rahmetine kavuşmuştur. Allahü teâlâ O’ndan râzı olmuştur” diye bir ses işitildi.
Bir velî diyor ki:
“Dâvûd-i Tâî’nin vefât ettiği gece, çok melekler gördüm, sevinç içinde; “Cennet-i
a’lâ, Dâvûd için süslenip, hazırlandı” diyorlardı”
SEVGİYLE BAKIN…
Bir gün sevdiklerine;
“Bir mü’min, bir mü’minin yüzüne muhabbetle bakarsa, cenâb-ı Hak onu affeder. Yine bir Müslümân, bir Müslümânı sevindirirse, Allahü teâlâ ona nâfile hac ve umre sevâbı verir” dedi.
Hikmetini sordular.
Cevâbında;
“Çünkü Allahü teâlâ kullarının çok kazanmasını, âhirette kârlı çıkmasını istiyor. Onun için böyle bahâneler yaratıyor” buyurdu.