Âdem bin Ebî İyas

Âdem bin Ebî İyas hazretleri Horasan’da yaşamış olan tefsir ve hadis âlimlerindendir. 132’de (m. 749) Merv’de doğdu. Bağ­dad, Hicaz ve Şam’­daki âlimlerden ders oku­du. Daha sonra Filistin’deki Askalân’da hadis ve kıraat ilimlerini okutmakta meşgul oldu. 220’de (m. 835) Askalân’da vefat etti.
Bu mübarek zat, bir dersinde şunları anlattı:
Eshâb-ı kiramın üstünlüklerini bildiren âyet-i kerime ve hadis-i şerifler pek çoktur. Sûre-i Âl-i İmran’da meâlen buyruluyor ki: (Sizler, bütün insanlar içinde, en iyi bir ümmetsiniz, cemaatsiniz.) Sûre-i Tevbe’de meâlen buyruluyor ki: (Mekke-i mükerreme ahalisinden olup, Medîne-i münevvereye hicret eden sahabe-i kiramdan ve iyilikte onların izinden gidenlerden, Allahü teâlâ razıdır. Onlar da Allahü teâlâdan razıdırlar. Allahü teâlâ onlara Cennetler hazırlamıştır.) Sûre-i Enfâl’de meâlen buyruluyor ki: (Sana Allahü teâlâ yetişir ve sana tâbi olan müminler yetişir.) Sûre-i Feth’de meâlen buyruluyor ki: (Muhammed Allahü teâlânın Peygamberidir ve Onunla birlikte bulunanların [yani Eshâb-ı kiramın] hepsi, kafirlere karşı şiddetlidirler. Fakat birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktırlar. Bunları çok zaman rükuda ve secdede görürsünüz. Herkese dünyada ve ahirette her iyiliği, üstünlüğü, Allahü teâlâdan isterler. Rıdvanı, yani Allahü teâlânın kendilerini beğenmesini de isterler. Çok secde ettikleri yüzlerinden belli olur. Onların halleri, şerefleri böylece Tevrat’ta ve İncil’de bildirilmiştir. İncil’de de bildirildiği gibi, onlar, ekine benzer. İnce bir filiz yerden çıkıp kalınlaştığı, yükseldiği gibi, az ve kuvvetsiz oldukları halde, az zamanda etrafa yayıldılar. Her tarafı iman nuru ile doldurdular. Herkes filizin halini görüp, az zamanda nasıl büyüdü diyerek, şaşırdıkları gibi, hal ve şanları dünyaya yayılıp, görenler hayret etti ve kafirler kızdılar.)
Eshâb-ı kirâmın büyüklüğünü, derecelerinin yüksekliğini bildiren hadis-i şeriflerden biri de şöyledir:
(Eshabımın hiçbirine dil uzatmayınız. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyiniz! Nefsim elinde olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, sizin biriniz Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir müd arpası kadar sevap alamaz.)

Comments are closed.