Mü’minzâde Ahmed Hasib Efendi “rahmetullahi aleyh” Osmanlı âlim ve müderrislerindendir. Seyyiddir. Bursa’da doğdu. Medrese tahsilinden sonra müderrislik ve kadılık yaptı. 1752’de İstanbul’da vefat etti. “Ravzatü’l-Küberâ” isimli eserinde şöyle anlatmaktadır:
Sultan Birinci Ahmed Han rüyasında; “Avusturya Kralı ile güreş tuttuğunu, fakat kendisinin arka üstü yere düştüğünü” görmüştü. Âlimlerden hiçbiri bu rüyayı tabir edemedi. Nihayet Üsküdar’da bulunan Aziz Mahmud Hüdâyî’nin, bu rüyayı tabir edebileceğini arz ettiler. Padişah bir mektup yazarak gönderdi ve tabir edilmesini rica etti. Haberci Aziz Mahmûd Hüdâyî’nin kapısını çaldığında, onun içeriden elinde bir zarf ile kapıya çıktığını gördü. Habercinin getirdiği mektubu alırken, kendi elindeki mektubu da Padişaha verilmek üzere verdi ve; “Sultanımızın gönderdiği mektubun cevabıdır” buyurdu. Haberci derhal mektubu sultana götürdü ve gördüklerini anlattı. Sultanın gönderdiği mektup, daha açılıp okunmadan cevabı gönderilmişti…
1. Ahmed Han gönderilen bu mektubu heyecanla okudu. Deniyordu ki: “Allahü teâlâ insan vücûdunda arkayı, cansız mahluklarda ise toprağı en kuvvetli olarak yarattı. İnsan ile toprağın birbirlerine değmesi, bu iki kuvvetin bir araya gelmesi demektir. Böylece Padişahımızın arka üstü yere yatması ile bu iki kuvvet birleşmiştir. Dolayısıyla bu rüyadan padişahımızın, küffara karşı zafer kazanacağı anlaşıldı.”
Padişah, Aziz Mahmud Hüdâyî hazretlerine bin altın gönderdi. Diğer taraftan Aziz Mahmûd Hüdâyî’nin hanımı hamile olup doğumu yaklaşmıştı. Fakir oldukları için doğacak çocuğun ihtiyaçlarını alamamışlardı. Çünkü Hüdâyî hazretleri kapısına gelen, kendisine el açan fakir ve ihtiyaç sahiplerine hiç düşünmeden nesi olsa verirdi. Bu sebeple çoğu kez evde yakacak mum bile bulamazlardı. Bu sebeple hanımı;
“Bursa kadılığını bıraktın, medrese hocalığını terk ettin… Elindeki malını mülkünü, ona buna vererek harcadın… Dünyaya gelecek yavruya saracak bir bez parçası bile yok!..” diye yakınıyordu. Tam bu sırada kapı çalındı. Hüdâyî hazretleri kapıya doğru giderken hanımına da;
“Hatun, Allahü teâlâ istediğin dünyalığı gönderdi” buyurdu. Kapıyı açtığında Sultan Ahmed Hanın hediyelerini ve bir kese içinde gönderdiği bin altını alarak hanımına teslim etti. Ertesi gün de Padişah kendisi gelerek elini öptü ve talebesi olmakla şereflendi…