Allah için konuş!

(Dünden devam)

Yûsuf bin Hüseyin uykudan uyandığında aşk-ı ilâhî her tarafını kaplamıştı. Kendisine verilen işâret üzerine Mısır’a doğru yola çıktı. Bir an önce Zünnûn-i Mısrî‘ye kavuşmak arzusunda idi.
Nihâyet vâsıl oldu.
Meclisine oturdu.
Onun sohbetlerine beş sene devam etti. Beşinci yılın sonunda hocası kendisini çağırıp; “Artık memleketine git. Allah için insanlara nasîhat et, ama arada halkı görme. Allah için konuş” buyurdu.
Yûsüf bin Hüseyin;
“Peki hocam” dedi.
Ve memleketi olan Rey şehrine gitti. Bir meclis kurup, insanlara nasîhat etmeye başladı. Bir gün meclisine geldiğinde, hiç kimseyi göremedi. Geri dönüp gidecekti ki, bir kadın yaklaştı kendisine.
Yaşlı bir hanımdı.
“Dur gitme” dedi.
Ardından; “Zünnûn sana; ‘Arada halkı görme’ dememiş miydi. Sen Allah için konuş!” dedi. Bu söz karşısında şaştı kaldı.
Kendi kendine;
“Doğru” dedi.
O günden sonra câmide kimse olsun veya olmasın, yine konuştu. Bu hâl elli sene böyle devam etti ve meclisinde, “İbrâhîm-i Havvâs” gibi velîler yetişti.

ÇOK İÇKİ İÇERDİ
Abdülvâhid bin Zeyd çok içki içer, devamlı sarhoş hâlde bulunurdu. Bir gün yolu, Yûsuf bin Hüseyin‘in vaaz verdiği meclise uğradı.
Sohbetini dinledi.
Çok istifâde etti.
Kalbinde öyle bir hâl oldu ki, kendinden geçmiş olarak yere yığılıverdi. Kendine gelince bütün yaptıklarına pişman olup tövbe etti. “Riyâ ile yapılmış amellerle Rabbimin huzûruna çıkacağıma, günâh yükü ile çıkmayı tercih ederim” buyururdu.

Comments are closed.