Allahü teâlâ, iffet sâhiplerini sever

İffet; sözlük anlamı itibari ile, afîflik, temizlik, nâmus anlamlarına gelmektedir. İffet, başkasının malına göz dikmemek, fuhuş, çirkin, ayıp şeyler diye tarif edilmektedir. Hadis-i şerifte;
(Allahü teâlâ, hayâ, hilim ve iffet sâhiplerini sever. Fuhuş söyleyenleri ve sarkıntılık yaparak dilenenleri sevmez) buyuruldu.
Rûhun kuvvetlerinden birisi de şehvettir ve kendine tatlı gelen şeyleri ister. Bunun orta miktârına iffet, nâmûs denir. İffet sâhibi olan insan, tabiatının muhtâç olduğu şeyleri, İslâmiyyete ve insanlığa uygun olarak yapar. Şehvetin lüzûmundan fazla olmasına şereh, hırs ve fücûr denir. Böyle olan bir kimse, helâldan olsun, harâmdan olsun, her istediğini elde etmeye çalışır. Şehvetin lüzûmundan az olmasına ise humûd, uyuşukluk denir ki, muhtâç olduğu şeylere kavuşmakta gevşek davranır.
Kişinin, kendinde bulunan hayvanî hislerine aldanmamak için, nefsini terbiye etmesi lâzımdır. Sadece nefse hâkim olmalı, başka şey yapmamalı demek, doğru olamaz. Çünkü tahsîl gören insanlar arasında nefislerine hâkim olamayanların çok bulunduğu, her zaman görülmektedir. Nefse hâkim olmak, söylemesi kolay, yapması güç olan bir şeydir. Yûsuf aleyhisselâm gibi büyük bir Peygamberin bile;
(Benim nefsim kötü şeyler istemez demiyorum) buyurduğu, Yûsuf sûresinde bildirilmektedir.

NÂMÛSUN KIYMETİ!..
Nefse hâkim olmak ve bunun miktârı herkes için değişir. İnsan, bunu kendisi bile anlayamaz. Hele iffet ve nâmûs dersini dinden değil de, yalnız aklından alan kimseye göre, nâmûsun kıymeti, nâmûslu tanınmak düşüncesinden ileri gitmez. Nâmûsun kıymeti ne kadar bilinirse bilinsin, akıl ve düşünce ne kadar yerinde olursa olsun, insanın yaratılışında bulunan ve herkesi aldatabilen nefis karşısında, akıl başarısız kalabilir. Bunun için, dahâ başlangıçta, nefsi kımıldatmamak ve onu tahrîk eden yolları kapatmak lâzımdır.
Allahü teâlâ, insan neslini devâm ettirmek için, erkek ve kadınları birbirlerine karşı câzib kılmıştır. Aynı zamânda, bu kuvvetli duygu karşısında, insanları dünyâda çetin bir imtihâna tâbi tutmuştur. Dünyâdaki en zor imtihân, iffet imtihânıdır. Bu imtihânda kazanan bir insan, dünyâ ve âhıretin kahramânıdır. İnsanların kusûrsuz olması veyâ insanın düşüklüğü, dahâ ziyâde iffet işinde belli olur. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmin birçok yerinde, iffetini muhâfaza edenlere, büyük mükâfâtlar vâdetmiş ve müjdeler vermiştir. İffetini muhâfaza etmeyenlere de, Cehennem azâbını göstermiştir. Allahü teâlâ, iffetsizleri, bir insânı öldüren bir kâtil ile bir tutmaktadır. İnsanlar tarafından işlenen günâhların çoğu, iffetle alâkalıdır.
Erkeklik ve dişilik duyguları insanlarda da, hayvanda da vardır. Hayvanlarda utanma hissi olmadığı için, onlar, bu duygularını gizlemezler. İnsanlar ise, hayâ şeref ve haysiyyet duygularına sâhib oldukları için, erkeklik ve dişilik hislerine karşı çeşitli ve meşrû yolları ararlar. Hadis-i şerifte;
(Hayâ îmândan bir şûbedir) buyuruldu.

ŞEREF VE İTİBAR…
Bir insanın, bir âilenin şerefi ve itibârı, iffet duygusu karşısındaki tutumu ile ölçülür. Zengin ve çok güzel bir kadın, eğer iffetsiz ise, şereften yoksun kabul edilir, hürmet görmez, itibâr edilmez. Fakîr ve afif, iffetli bir kadın ise, her yerde, her zamân itibarlıdır, hürmete lâyık kabul edilir.
Netice olarak, insanların pek çoğu, iffetsizliğin fenâlıklarını bildikleri hâlde, kendilerini bu fenâ yollara sapmaktan alıkoyamazlar. Bu kuvvetli duygu karşısında, insanları zabtedecek, onları selâmet yoluna çıkaracak çâre, din bilgilerini doğru olarak öğrenmek ve bunlara uymaktır. Zira bu hâl, bir terbiye ve ahlâk meselesidir. Din ise, ahlâk demektir. Bu mühim konuda din terbiyesi birinci plânda rol oynamaktadır. Allahü teâlâdan korkmasını öğrenmiş ve gerçekten sâhibinden, yaratıcısından korkan bir insan, iffetsiz olamaz. Bu sebepten dolayıdır ki, çocuklarımıza Allahü teâlânın korkusunu öğretmeye çalışmak, bizim için en başta gelen vazîfe olmaktadır.