Allahü teâlâya isyân edenleri sevmek

Allahü teâlâya isyân edene fâsık yani kötü kimse denir. Başkalarının isyân etmesine, fıskın, kötülüğün yayılmasına sebep olan kimseye ise, fâcir denir. Bunun her ikisi de sevilmez. Bid’ati yani bozuk inanışları yayanları ve İslâmiyyeti öğrenmek isteyenlere mâni olanları sevmek, günâhtır. Hadîs-i şerîfte;
(Fâsıkın fıskına mâni olmaya kudret varken, kimse mâni olmazsa, Allahü teâlâ, bunların hepsine, dünyâda ve âhırette azâb yapar) buyuruldu.
Ömer bin Abdül’azîz hazretleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, bir kimse günâh işlediği için, başkalarına da azâb yapmaz ise de, açıkça günâh işleyenler görülüp de, görebilenler mâni olmadığı zamân, hepsine azâb yapar.”
Allahü teâlâ, Yûşa aleyhisselâma vahyederek;
(Kavminden kırk bin sâlih kimseye ve altmış bin fâsık kimseye azâb yapacağım!) buyurdu. Yûşa aleyhisselâm;
-Yâ Rabbî! Fâsıklar, azâbı hak etmişti, sâlihlere azâb yapılmasının sebebi, hikmeti nedir diye arz edince, cenâb-ı Hak vahyederek;
(Benim gadab ettiklerime, onlar gadab etmedi. Birlikte yediler, içtiler) buyurdu.

FISKIN EN KÖTÜSÜ!..
Mâlına, canına, evlâdına ve Müslümânlara zarar geleceği, yani fitneye sebep olacağı zamân, bid’at sâhiplerine ve zâlimlere emr-i ma’rûf yapmak lâzım olmaz. Açıkça günâh işleyen fâsıkları, yalnız kalb ile sevmemek kâfîdir. Tatlı ve yumuşak sözlerle nasîhat vermek lâzım olur.
Açıkça harâm işleyen ve buna devam eden kimseye fâsık denir. Fıskın en kötüsü, insanlara zulüm etmektir. Çünkü zulüm, açıkça yapılmakta ve kul hakkı da karışmaktadır. Âl-i İmrân sûresinin 57. ve 140. âyetlerinde meâlen;
(Allahü teâlâ, zâlimleri sevmez) buyurulmaktadır. Hadîs-i şerifte de;
(Zâlimin çok yaşamasına duâ etmek, Allahü teâlâya isyân olunmasını istemektir) buyurulmuştur.
Süfyân-ı Sevrî hazretlerine;
-Efendim, çölde bir zâlim susuzluktan helâk oluyor. Ona su verelim mi? diye sorduklarında, cevabında;
-Hayır vermeyin, buyurmuştur.
İnsanlara zulmeden, zâlim olan bir kimse, oturduğu evi, zorla, gasp yolu ile almış ise, başkalarının o eve girmeleri, oturmaları da harâm olmaktadır. Çünkü ev, başkasının hakkıdır.
Allahü teâlâya isyân eden fâsık bir kimseye, tevâzû edenin, saygı gösterenin, dîninin üçte ikisi gider. Zâlime tevâzû edenin hâlinin nasıl olacağını buradan anlamalıdır. Zâlimin elini öpmek, karşısında eğilmek, günâhtır. Âdil olanın elini öpmek ise, câiz olur. Ebû Ubeyde bin Cerrah hazretleri, hazret-i Ömer’in elini öpmüştür.
Kazancının çoğu harâmdan olan kimsenin evine gidip oturmak, câiz değildir. Böyle bir kimseyi, söz veyâ bir hareket ile övmek, harâm olmaktadır. Ancak, kendini veyâ başkasını, onun zulmünden kurtarmak için, yanına gitmek câiz olur. Yanında iken, yalan söylememek ve kendisini övmemek lâzımdır. Kabûl etmesi zan olunursa, nasîhat verilir. Zâlim, sana gelirse kalkmak, ayakta karşılamak câiz olur. Dînin izzetini ve zulmün kötülüğünü bildirmek için kalkmamak iyi olur. Mümkün ise, nasîhat yapılır. Zâlimden her zamân uzak kalmak dahâ iyidir. Hadîs-i şerîfte;
(Münâfık ile konuşurken, efendim, demeyiniz!) buyuruldu.
Zâlime, kâfire hürmet etmek, saygı ile selâm vermek, üstâdım demek, imânı tehlikeye sokar.

ZALİM ÖLÜNCE ÜZÜLME!..
Bir kimse, hem ibâdet yapar, hem de fısk yaparsa, dahâ çok yapdığının ismi verilir. İkisi eşitse, ibâdeti bakımından sevilir, fıskı, kötülüğü bakımından sevilmez.
Netice olarak, açıkça harâm işleyenlere fâsık denir ve böyle açıkça harâm işleyenler, yaptıkları isyândan dolayı sevilmez. İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin, nasihat olarak buyurduğu gibi:
“Şüpheli şeylerden kaçınmalıdır. Harama yaklaşan âsî, fâsık olur. Kalbine sıkıntı getiren şüpheliyi almamalıdır. Zâlimlerle, hîle, hıyânet edenlerle, yemîn ile satanlarla, dükkânında haram şey satanlarla alışveriş etmemelidir. Zâlimlere, fâsıklara veresiye satmamalıdır. Çünkü, öldükleri zaman üzülür. Hâlbuki, zâlimler yâni Müslümanlara ve İslâmiyete eli, dili ve kalemi ile zarar verenler öldüğü zaman üzülmek günahtır. Onlara yardım etmek câiz değildir.”

Comments are closed.