Amel ve ibâdet, niyetle dürüst olur

Müslümanın yaptığı her amel ve ibâdet, ancak iyi niyet ile dürüst yani kabule lâyık olur. Yapılan her ameli, ibâdeti, şartlarına uyarak ve ihlâs ile yapmalıdır. İhlâs, hâlis, temiz etmek, niyeti temizlemek, yalnız Allah için yapmak demektir. İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Hayırlı işler yaparken niyetlerimizi düzeltmeliyiz. Kalblerimizi, dünyâya düşkün olmaktan kurtarmalıyız. Her uzvumuz İslâmiyyete teslîm olmalıdır. Ayıplarımızı görüp, günâhlarımızın çokluğunu düşünüp, Allahü teâlânın intikâm almasından korkmalıyız. İyiliklerimizi az görmeli, günâhlarımız az olsa da, çok bilmeliyiz. Şöhret sâhibi olmaktan, insanlar arasında iyi tanınmaktan çok korkmalı, titremeliyiz. Peygamber efendimiz, (Din veyâ dünyâ işlerinde iyi tanınarak parmakla gösterilmek, bir kimseye zarar olarak yetişir. Bu zarardan ancak Allahü teâlânın koruduğu kurtulabilir) buyurdu.
İnsân, niyeti ve işleri, ne kadar hâlis ve iyi olsa da, kendini kusûrlu ve kabâhatli bilmelidir. Tasavvuf yolunda, ele geçen ni’metlere, hâllere, zevklere güvenmemeli, ne kadar doğru ve İslâmiyyete uygun olsalar da, bunlara özenmemelidir. Dîne yaptığı hizmetlere, islâmiyyeti kuvvetlendirmesine ve insanların doğru yola gelmelerine sebep olmasına güvenmemeli ve bunlarla övünmemelidir. Bu güzel işleri, kâfirler ve fâcirler de yapabilir. Resûlullah efendimiz, (Çok olur ki, Allahü teâlâ bu dînini fâcir kimse ile kuvvetlendirir) buyurdu. İnsân, niyeti ve işleri, ne kadar hâlis ve iyi olsa da, kendini kusûrlu ve kabâhatli bilmelidir.”
Başkalarının sevgisine ve övmelerine kavuşmak için, dünyâ işleri ile, onlara iyilik yapmak, riyâ olur. İbâdet ile olan riyâ bundan dahâ fenâdır. Allahü teâlânın rızâsını hiç düşünmeden yapılan riyâ, hepsinden dahâ fenâdır.
Riyâ, bir şeyi olduğunun tersine göstermektir ki kısaca, gösteriş demektir. Âhıret amellerini yaparak âhıret yolunda olduğunu göstererek, dünyâ arzûlarına kavuşmak demektir.
İbâdet yaparak Allahü teâlâdan dünyâ menfeatlerini istemek, riyâ olmaz. Yağmur duâsına çıkmak, istihâre yapmak, böyledir.
Bir kimse, ibâdetlerini başkalarına göstermek, onlara öğretmek ve teşvîk etmek niyeti ile yaparsa, riyâ olmaz ve çok sevâp olur.
Ramazân orucunu tutmakta riyâ olmaz. Allahü teâlânın rızâsı için namâza başlayıp, sonradan hâsıl olan riyânın zararı olmaz.
Riyâ, gösteriş ile yapılan farzlar sahîh olur, ibâdet borcu ödenmiş olur ise de, sevâbı olmaz. Et ihtiyâcını karşılamak niyeti ile kurban kesmek câiz olmaz. Allahü teâlâ için ve bir insan için birlikte niyet ederek kurban kesmek câiz değildir. Allahü teâlânın rızâsı için olmayıp, yalnız hacdan, gazâdan gelen için ve gelen emîri, reisi, başkanı karşılamak için kesilen hayvân leş olur. Kesmesi ve yemesi harâm olur.

“SEN GÖRMÜYORSAN DA!..”
Riyâdan, gösterişten korkarak ibâdeti terk etmek câiz değildir. Bir kimse, Allahü teâlânın rızâsı için namâza durup, namâzı bitirinceye kadar hep dünyâ işlerini düşünürse, namâzı yine sahîh olur. Şöhrete sebeb olacak şekilde giyinmek de riyâ olur.
Şöhret için vaaz vermek, nasîhat etmek, kitâp yazmak da riyâ olur. Münâkaşa etmek, başkalarından üstün görünmek ve övünmek için ilim öğrenmek de, riyâ olur. Dünyâlık elde etmek, yani mal, mevki elde etmek için ilim öğrenmek de, riyâ olur ve riyâ ise harâmdır.
Allahü teâlâ için olan ilim, Allahü teâlâdan korkmayı arttırır, kendi ayıplarını görmeye sebeb olur. Şeytânın aldatmasına mâni olur. Herkesin yanında sünnetlere uygun olarak, yalnız iken ise, edeblere uymayarak yapılan ibâdetler de, riyâ olur.
Netice olarak, amel ve ibâdetleri, niyeti düzelterek, şartlarına uyarak, ihlâs ile yani Allahü teâlânın rızâsı için yapmalıdır. İhlâs sâhibi, ibâdet yaparken başkalarına göstermeyi hiç düşünmez ve bunun ibâdetlerini başkalarının görmesi ihlâsına zarar vermez. Hadîs-i şerîfte buyurulduğu gibi:
(Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet et! Sen görmüyor isen de, O, seni görmektedir.)

Comments are closed.