Aşure kelimesi “10” manasına gelen “aşır”dan alınmıştır. Muharrem ayının 10’uncu gününe Aşure günü denilmektedir. Aşure gününün tarihi geleneği çok eskilere dayanmaktadır. Araplar, İslam’dan önce Cahiliye Döneminde bile aşure orucu tutarlardı.
Bu orucu Resûlullah (sallallahü aleyhi ve selem) efendimiz de Mekke döneminde tutmuştur. Medine’ye hicret edince bu orucu yine tutmuş ve tutulmasını da emir buyurmuştu. Ramazan orucu farz kılınınca onun tutulmasını isteğe bırakmıştır. Bundan sonra dileyen tutmuş, dileyen de terk etmiştir.(1)
Cahiliye döneminde Arapların Kâbe’ye karşı saygıları olduğu gibi aşure gününe de saygıları vardı. Bu günü oruçlu geçirirlerdi. Saygı duydukları Kâbe’nin örtüsünü de Muharrem’in 10’uncu günü kaldırarak yerine yeni örtü örterlerdi.(2)
Yahudiler de aşure gününü hem oruç tutarak, hem bayram yaparak kutlarlardı. Ebu Musa (radıyallahü anh), Hayber Yahudilerinin aşure günü oruç tuttuklarını, o günü bayram ittihaz ettiklerini, kadınlarına ziynetlerini ve güzel elbiselerini giydirdiklerini söylemiştir.(3)
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve selem) Medine-i Münevvere’ye geldikleri zaman Yahudileri aşure gününde oruç tutarken bulunca onlara
“Bu oruç tuttuğunuz gün nedir?” diye sormuş. Yahudilerin de “Bu büyük bir gündür. Allah bu günde Musa ve kavmini kurtardı. Firavun ve kavmini suda boğdu. Musa da buna şükrane olarak oruç tuttu. İşte biz de bugünün orucunu tutuyoruz” diye cevap vermeleri üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve selem) “Öyle ise biz Musa’ya sizden daha yakın ve daha evlayız” Buyurarak o gün kendisi oruç tutmuş ve Eshabına da oruç tutmalarını emir buyurmuştur.(4)
Resûlullah’ın (sallallahü aleyhi ve selem) aşure günü oruç tutup, Eshabına da oruç tutmayı emir buyurmaları, bu orucu Yahudilerden öğrenip de tuttuğu anlamına gelmez. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve selem) Medine’ye hicretten evvel de bu orucu tutuyorlardı. Kendisinin oruç tuttuğu bu aşure gününde Yahudilerin de oruç tuttuğunu görünce “Oruç tuttuğunuz bugün nedir?” diye onlara sormuş. Yahudilerden aldığı cevap üzerine “Biz Musa’ya sizden daha yakın ve evlayız” buyurmuştur. Ve kendileri oruç tutup, onu tutmayı da emretmişler. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve selem) aşure orucuna Yahudilerden aldığı bilgiden sonra başlamamıştır. Daha önce tuttuğu bu orucu Yahudilerin de tuttuğunu görünce, neden bu orucu tuttuğunu sormuş, onlardan da mezkûr cevabı almıştır.
Hazreti Peygamber (sallallahü aleyhi ve selem) Rebiul evvel ayı içinde bir pazartesi veya cuma günü kaba kuşluk vakti, Medine’nin güneyinde ve iki mil uzağında bulunan Kuba köyüne gelmişlerdi. Ertesi sene hicretin ikinci yılında Yahudilerin aşure orucunu tuttuğunu görmüşler ve onun sebebini sormuşlar. İkinci hicri yılında da ramazan orucu farz kılınınca, isteyen aşure orucunu tutsun, isteyen terk etsin, diyerek Müslümanları bu hususta muhayyer bırakmışlardır.
AŞURE GÜNÜ ORUÇ TUTMANIN FAZİLETİ
Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve selem) aşure orucu hakkında sorulan soruya şu cevabı vermiştir:
“O, geçen senenin günahlarına kefaret olur.” (5)
Ebu Hüreyre’den (radıyallhü anh) rivayet edildiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve selem) şöyle buyurmuştur:
“Ramazan orucundan sonra oruçların en faziletlisi Allah’ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz da gece namazıdır.” (6)
Hazreti Ali (radıyallahü anh) Peygamberimizin yanında oturduğu bir zamanda adamın biri gelerek, “ramazan ayından sonra hangi ayda oruç tutmamı emredersiniz?” diye sormuş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şöyle cevap vermişler:
“Ramazan ayından sonra oruç tutacaksan, Muharrem ayında tut. Çünkü o, Allah’ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, Allah bir kavmin tövbesini o günde kabul etmiş ve diğer bir kavmin tövbesini de o günde kabul edecektir.” (7)
Bu hadis-i şerîfler Muharrem ayında oruç tutmanın faziletini bildirmektedir.
AŞURE ORUCU NE ZAMAN TUTULMALIDIR?
Muharrem ayının 10’uncu gününe Aşure denildiğini, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve selem)’in de aşure orucunu hem Mekke hem de Medine döneminde tuttuğunu, Eshabına da bu günde oruç tutmayı ramazan orucu farz kılınmazdan evvel emrettiklerini yukarıda bildirmiştik. İbn-i Abbas’tan (radıyallahü anhüma) rivayet edildiğine göre Yahudilere muhalefet etmek için, sadece 10’uncu günü değil, 9’uncu ve 10’uncu günü tutmak lazımdır. Resulullah efendimizin bu hususta tavsiyeleri vardır. Muharrem’in 9’uncu ve 10’uncu günü oruç tutmakla ilgili olarak Müslim’in İbn-i Abbas’tan rivayet ettiği hadis-i şerîf şöyledir: Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Aşure orucunu tutup ve onu tutmayı emir buyurunca Sahabe-i Kiramın; “Ya Resûlallah! O, Yahudi ve Hıristiyanların tazim ettiği bir gündür” demesi üzerine, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
?“Eğer gelecek seneye kadar yaşarsam dokuzuncu günü oruç tutarım.”(8)
İbn-i Huzeyme’nin rivayetinde ise yine Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve selem) “Aşure günü oruç tutun ve Yahudilere muhalefet edin. Aşure gününden bir gün önce veya bir gün sonra da oruç tutun” buyurmuştur.(9)
Görüldüğü gibi Resûlullah efendimizin dokuzuncu veya on birinci günlerinde de oruç tutma hususunda hem vaadi hem de emri bulunmaktadır.
Yahudi ve Hıristiyanların sadece Muharrem’in onuncu gününe tazim ettiklerini görünce Resûlullah (sallallahü aleyhi ve selem), dokuzuncu günü oruç tutmayı murad buyurmuşlar.
Eğer bir Müslüman, bu ayda oruç tutmak isterse dokuzuncu ve onuncu gününde oruç tutmalıdır. Böylece hem ehl-i kitaba muhalefet etmiş olur, hem de Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymuş olur. Dokuzuncu günü oruç tutamayan kişi onuncu ve on birinci günleri oruç tutmalıdır. Orucu sadece onuncu güne münhasır kılmamalıdır. Ona ya önce ya da sonra bir gün ilave etmek sünnettir.
AŞURE ORUCUNUN HÜKMÜ
Aşure orucu faziletli bir oruç olmakla beraber farz veya vacip değildir. Fıkıh kitaplarında sünnet oruçlar arasında zikredilmiştir. Ancak bu orucu tutacak olanların ehl-i kitaba muhalefet etmek için Muharrem’in dokuzcu ve onuncu veya onuncu ve onbirinci günü tutmaları sünnete daha uygundur.
AŞURE GÜNÜNDE MEYDANA GELEN OLAYLAR
İnsanlık açısından tarihte meydana gele pek çok önemli olayın aşure gününde meydana geldiğine dair İslami kaynaklarda bilgili vardır. Bu önemli olaylar şunlardır: 1- Bugünde, ilk beşer ve ilk peygamber Hazreti Âdem’in tövbesi kabul edilmiştir. 2- İnsanlığın ikinci atası olarak kabul edilen Hazreti Nuh’un gemisi bugün Cudi Dağında karar kılmıştır. 3- Bugünde Hazreti Süleyman’ın yaptığı bir dua üzerine başka hiçbir peygambere verilmeyen mülk ona verilmiştir. Allah, insanları, cinleri ve kuşları onun emrine vermiştir. Saltanatı döneminde bunlardan istifade etmiştir. 4- Bugünde Hazreti Yunus yaptığı duanın bereketiyle balığın karnından çıkarılmıştır. 5- Hazreti Yakub, yıllarca hasretiyle yanıp tutuştuğu, ağlaya ağlaya uğrunda gözlerini kaybettiği oğlu Hazreti Yusuf’a bugün kavuştur. 6- Hazreti Musa’nın Nil Nehri’nden geçip Firavun’un boğulması bugün olmuştur. 7- İdris (aleyhisselam) diri olarak bugün göğe çıkarılmıştır. 8- Hazreti İbrahim’in Nemrut’un ateşinde yanmaması yine bugün vuku bulmuştur. 9- Yusuf (aleyhisselam)’ın kuyudan çıkarılması da bugüne rastlar.
Ne yazık ki, Peygamberimizin sevgili torunu, cennet gençlerinin efendisi, müminlerin gözbebeği, Hazreti Ali ve Hazreti Fatıma’nın evladı, Hazreti Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi de yine bugüne tesadüf etmektedir… Müslümanların aşure gününde tuttukları orucun, Hicretin 61. yılında meydana gelen bu elim olayla hiçbir alâkası ve ilgisi yoktur. Bu orucun Cahiliyye döneminden beri tutulmakta olduğunu yukarıda ifade etmiştik. Allah, Müslümanlara bir daha böyle acıları yaşatmasın. Bir iktidar hırsı uğruna Allah Resulünün torununu katleden zihniyetle 21’inci asırda aynı hırsla aynı cinayeti işleyenlerin olduğunu yakın çevremizde maalesef görmekteyiz. Aradan 1400 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen aynı hırs ve ihtiraslar devam etmektedir.
[Bu yazı Doğanşehir Müftüsü Mehmet Kaya tarafından hazırlanmıştır. Kendisine şükranlarımızı arz ediyoruz.]
…..
(1) Buhari,Savm 30. Bab:69.Hn:2041;Müslim,Sıyam14. Bab:19.Hn:2697-2701;Tirmizi, Savm Bab:49.Hn:758;Muvatta, Sıyam.Bab:11.Hn:825;Darimi, Savm Hn:1698
(2) Buhari, Hac 25. Bab: 48. Hn:1617. (3) Müslim, Sıyam 19,hn:2717
(4) Buhari, Savm; bab:69.Hn:2043; Müslim, Sıyam 14.Bab:19.Hn:2712,2714;Ebu Davud, Savm14.Bab: 65.Hn: 2446; İbn- i Mace, Sıyam 41,Hn:1734/1806;Darimi, Savm Hn:1694
(5) Müslim, Sıyam 14. Bab:36.Hn:2804;İbn-i Huzeyme, Hn:2805
(6) Ebu Davud,Savm 14.Bab:55.Hn:2431; Tirmizi, Sıyam 40.Hn:745; Nesai ve İbn- i Mace, Sıyam 42,hn:1738
(7) Tirmizi, Sıyam 40.Hn:746
(8) Müslim, Sıyam 20,hn:2722,2723;Ebu Davud, Savm 14. Bab:66.Hn:2447;
(9) Ebu Davud, Savm. Bab:66.hn:2447;İbn-i Huzeyme,?? Hn:2095