Ramazan-şerifin sonuna gelmiş gibiyiz. Bir ay boyunca hemen her il ve ilçede belediyelerce iftar programları düzenlendi. Bunların büyük bir bölümü de iftar sonrası kültür etkinlikleriyle devam etti…
Bu faaliyetlerin faydası sadece karın doyurmak ve neşeyle eğlenmek şeklinde anlaşılmamalı. Acizane düşüncem, insanlar birbirleriyle az da olsa beraber oldular. Bu asrın insanları; başta aile fertleri, günlük koşuşturmada, ev halkı olarak sofrada bile beraber olamıyordu. İftar çadırları bir ölçüde bunu sağladı. İnsanlar yan yana masalarda, birbirleriyle sohbet etti, tanıştı ve dertleşti… Birçok hemşehri ve arkadaşını gördü…
Toplum mühendisleri birçok kanallarda insanlara sulhü tavsiye diyorlar. Tavsiyem iftar çadırlarının neleri çözdüğünü, sulhü sağladığını bîtaraf şekilde incelesinler ve hatta bunu geliştirsinler. Bunun faydalarını bilimsel olarak ortaya koysunlar. Ve hatta bunun senede sadece bir ay değil 12 ay devamı için teklifler sunsunlar…
Evet sahi bu yardımlaşma neden bir ayla sınırlı. Bence bu 12 ay devam etmeli. Ve çadırda değil artık yerleşik düzende olmalı. Osmanlıdan bize kalan yurt çapında binlerce imaret ve medrese ve hanlar var. Sapasağlam ayaktalar. Bunların pek azı, o da konusu ile alakasız işlere tahsis edilmiş. Bina insanlandırılmış ama maksada uygun değil…
Vakıflar Genel Müdürlüğü bu eserlerin binlercesini 9 senedir tamir ve restore etti. Vakıflar Bankası bazı vakıf dışı konulara sponsorluk fonu ayıracağına, bence bu konuya el atarak millî barışa hizmetini artırabilir. Eminönü’ndeki Yeni Caminin muallak vakıflarından sadece biri olan Mısır Çarşısı’nın, 105 dükkânından aylık kira geliri tahminime göre, bir milyon lirayı bulur. Bu ve benzerleri gelirler iftar çadırından, imaret ve sabit aşevlerine bizi rahat şekilde geçirir. Bütün okuyucularımın mübarek bayramını şimdiden tebrik ederim.