Ben de Allahın kuluyum

V eysel Karânî hazretleri, üç gün bir şey yememişti. 
Dördüncü gün dışarı çıktı. 
Yolda bir “altın” gördü. 
“Birinden düşmüştür” diye almadı. 
Açlığını gidermeye çalışırken, bir koyunun kendisine doğru geldiğini gördü. 
Ağzında da bir “altın” vardı. 
Yine birinindir deyip almadı.
Koyun dile gelip; 
“Ben de, senin kulu olduğun Allahın kuluyum. O’nun gönderdiği rızkı O’nun kulundan al” dedi. 
Uzanıp o altını aldı.
Koyun gözden kayboldu.
***
Efendimiz aleyhisselâm ölüm hastalığında iken Eshâb-ı kirâm; 
“Yâ Resûlallah! Hırkanızı kime verelim?” dediler
“Üveys-i Karnî’ye verin!” buyurdu. 
Aradan yıllar geçti. 
Hazret-i Alî ile hazret-i Ömer, “radıyallahü anhümâ” Efendimizin hırkasını alarak Yemen’e gittiler.
Oranın halkına; 
“Üveys diye birini arıyoruz” dediler. 
Onlar cevâben; 
“Burada Üveys diye biri var, ama sizin aradığınız o değildir” dediler.
“Neden?” deyince, 
“Çünkü o divânedir, tuhaf halleri var. Halk ağlasa o güler, herkes gülse o ağlar. Böyle garip biriyle sizin ne işiniz var?” dediler.
İki büyük sahâbî; 
“Tam Onu târif ettiniz. Şimdi de yerini târif edin” dediler.
Onlar;
“Şu tepeyi görüyor musunuz, işte orada deve güdüyor” deyince, o yere teşrîf ettiler. 
O esnâda hazret-i Üveys namaz kılıyor, develerini ise bir melek güdüyordu…

Comments are closed.