Beni ona götürün!

(Dünden devam)
Sevinçten her birinin yüzünde güller açtı. Herkesin içi içine sığmıyordu. Ne diyeceklerini bilemiyorlardı.
Yüzler gülüyordu.
Herkes mutluydu.
Hazret-i Said, Hazret-i Fatıma ve Hazret-i Habbab bir şey bekliyorlardı ondan. Ağzının içine bakıp “şehadeti” söylesin diye sabırsızlanıyorlardı.
Vaktiydi gayri.
Tam zamanıydı.
Ömer sordu:
“Peygamber şimdi nerede?”
Az önceki kaba adam gitmiş, yerine temiz yüzlü, cana yakın, tatlı bir insan gelmişti.
Düşman gitmiş.
Dost gelmişti.
Bu ne güzellikti.
Hazret-i Fatıma sevinç içinde “O, şu onda eshabdan Erkam’ın evindedir” dedi.
Ömer ona döndü.
Muhabbetle baktı.
Ve heyecanla:
“Yâ Fatıma! Beni hemen ona götürün. Onun mübarek huzurunda Müslüman olayım” dedi.
Aman yâ Rabbî!
Bu ne güzel söz!
Bu ne hoş kelam.
? ? ?
Üç garip Müslüman, inanılmaz sevince gark olmuşlardı.
Ne güzel bir andı.
Hazret-i Ömer kalktı.
Hazret-i Habbab’la birlikte yola çıktılar. Resulullah’ın huzuruna gidiyorlardı.
Efendimiz o esnada bir avuç Eshabıyla oturmuş, sohbet ediyordu Erkam’ın evinde… (Devamı yarın)

Comments are closed.