(Dünden devam)
Efendimiz, Hazret-i Fatıma’ya “Ey kızım! Senin baban ve helalin fakir değildir… Bütün yer ve gök hazinelerini bana arz ettiler, kabul etmedim. Allahü teâlânın katında makbul olanı istedim. Ey kızım! Eğer benim bildiğimi sen bilseydin dünya senin nazarında hor ve aşağı olurdu” buyurdu.
***
Efendimiz devam etti:
“Ey kızım! Senin erin sahabenin evveli, İslam’da büyüğü, ilimde en derinidir. Allahü teâlâ, Ehl-i beytten iki kimseyi seçti. Biri baban, öbürü helalindir. Zinhar ona isyan etme ve emrine muhalefet eyleme/karşı çıkma!” buyurdu.
***
Sonra Hazret-i Ali’yi çağırdı. Ona da Hazret-i Fatıma’yı ısmarlayıp “Yâ Ali! Fatıma’nın hatırına riayet eyle. O, benden bir parçadır. Onu hoş tut. Eğer onu üzersen, beni üzmüş olursun” buyurdu.
İkisine de dua etti.
Ve Allah’a emanet eyledi
***
Sonra ayağa kalktı.
Dışarı çıkacaktı.
O arada Hazret-i Fatıma “Babacığım! İçerinin hizmetini ben görürüm, dışarı hizmetlerini de Ali görür. Bana bir cariye/hizmetçi ihsan ederseniz, bazı işlerimde yardımcı olur, beni memnun edersiniz” dedi.
***
Efendimiz “Ey kızım! Sana bir hizmetçi mi, yoksa hizmetçiden daha iyi bir şey mi ihsan edeyim?” diye sordu. Hazret-i Fatıma “Hizmetçiden iyisini ihsan eyle” dedi.
Efendimiz sevindi.
“Peki kızım” dedi. (Devamı yarın)