(Dünden devam)
Hazret-i Ebu Bekir (radıyallahü anh) bir gün Habîb-i Ekrem hazretlerinin huzuruna gelmişti. Efendimiz gördüler.
“Hoş geldin” dediler.
Sonra ona Hazret-i Bilal’in müşriklerin elinde acı ve işkence çektiğini anlatıp “Yâ Eba Bekr! Bilal’i kâfirlerin elinden ancak sen kurtarırsın” buyurdular.
***
Zira Hazret-i Ebu Bekir’in âdeti şöyleydi ki kâfirlerin arasında dolaşır, bir Müslüman esir görürse çok para verip satın alırdı.
Ve onu kurtarırdı.
Sonra azad ederdi.
Efendimiz böyle buyurunca “Başüstüne” dedi ve huzurdan ayrılıp aceleyle o müşriklerin bulunduğu yere gitti.
Hazret-i Bilal’i gördü.
İşkence çekiyordu.
Buna çok üzüldü…
***
Müşriklere yaklaşıp “Buna böyle işkence etmekten elinize ne geçiyor?… Gelin, onu bana satın” dedi.
Kâfirler “Hayır, dünya ağırlığınca akçe versen de satmayız… Ama senin Amir adındaki kölenle değişirsen, olur” dediler.
Amir, ticareti bilirdi.
İyi para kazanırdı.
Ama mümin değildi.
***
Kâfirlerin bu teklifi Hazret-i Ebu Bekir’e gayet hoş geldi.
Sevindi ve kabul etti.
Kâfirler de sevindiler.
Amir’i alıp Hazret-i Bilal’i ona verdiler. Aralarında konuşup “Ebu Bekir’i aldattık” dediler…
Hazret-i Ebu Bekir de çok sevinmişti! Ancak onun sevinci, Resulullah Efendimiz’in bu arzusunu yerine getirdiği içindi… (Devamı yarın)