Efendimiz aleyhisselâm mescid-i şerîfte eshâbiyle sohbet ederken Cebrâil aleyhisselâm geldi. Efendimize;
“Yâ Resûlallah! Ebû Bekir bu sabah bir ibâdet yaptı ki, yetmiş yıllık ibâdete bedeldir” diye arz etti.
Efendimiz dinledi.
Ve hazret-i Bilâl’e;
“Yâ Bilâl! Ebû Bekr’i çağır, gelsin!” buyurdular.
Hazret-i Bilâl;
“Başüstüne yâ Resûlallah” dedi ve gidip çağırdı kendisini. Hazret-i Ebû Bekr acele giyinip çıktı evden. Az sonra mescid-i şerîfe geldi ve selâm verip oturdu Efendimizin karşısına.
Efendimiz sordular:
“Nasılsın yâ Ebâ Bekr?”
“İyiyim Elhamdülillâh”.
“Evde ne yaptın?”
“Bir şey yapmadım yâ Resûlallah.”
“Bir ibâdet, tâat?”
“Hayır yâ Resûlallah.”
“Peki, kalbinden bir şeyler geçirdin mi?”
“Evet düşündüm.”
“Ne düşündün?”
“Cenneti, Cehennemi, Allahü teâlânın her ikisini de insanla dolduracağını, Cehennemin büyüklüğünü ve şiddetini düşündüm. Burada yanacak olan insanların hâlini tefekkür ettim. Çok korktum. Hattâ titredim. Kalbimden;
‘Yâ Rabbî! Âhirette benim vücûdumu öyle büyük yap ki, Cehennemi yalnız ben doldurayım. Başka kimseye yer kalmasın. Böylece senin takdîrin yerine gelmiş olur ve bütün insanlar yanmaktan kurtulur’ diye duâ ettim.”
“Niçin böyle istedin?”
“Kimsenin yanmasını istemiyorum yâ Resûlallah. Ben yanayım, kimse yanmasın. Rabbimden bunu istedim” dedi.