Bir yardımda, bin düşünce!

Askerî tıbbiye öğrencisi çok sevdiğim bir ağabeyimin, Elazığ’da iken bir sabah yaşadığı bir hatıradır: 
“Sabah yürüyüşünü yapıyordum. Keşke her zaman yapabilsem fakat bazen işe erken gidip müsait bir yerde 15-20 dakika yürüyebiliyorum.  Lise öğrencisi emsali iki genç, bir köpeği kucaklamış götürüyorlardı.
Aynı istikamette olduğumuz için yanımdan geçerlerken biraz yürüdük. Önce bunların sokak çocukları olabileceğini, köpekle eğlendiklerini, hatta eziyet edebileceklerini düşündüm. O arada, aramızda şöyle bir konuşma geçti; 
– Köpek hasta mı? 
-Hayır Abi. Araba çarpmış. Bir abi “veterinere götürün” dedi de, aldık götürüyoruz.
Köpek sessizdi ve melûl melûl bakıyordu.
– Siz öğrenci misiniz?
– Evet… Endüstri Meslek Lisesindeyiz.  Fakat şimdi dersimiz yok.
Köpeğin ayağı sallanıyordu. İçimden “herhalde bacağı kırılmış” dedim. Doktor olduğumu söylemedim:
Dikkatimi çekti, sanki köpeğin sahibi gibiydiler. Şaşırdım, duygulandım. Onlardan ayrılınca aklımdan çok şey geçti…
Sabahın köründe, bir köpeği kucaklayıp uzaklara, tedaviye götürmek bana çok manidar geldi. Bu fedakârlığı sokakta, hiç tanımadığı bir büyük söylediği için yapıyorlardı. Kimdi bu çocuklar? 
Görünüşlerine göre alt tabakaya mensup aile çocuklarıydı. Acaba üst veya orta tabakanın çocukları da böyle bir şey yapar mıydı? Bir büyüğün sözünü dinlemek, köpekten korkup tiksinmemek, neme lazım dememek, onca mesafeye üşenmeden kucakta götürmek…
Acaba kültürümüzü sadece alt gelir gruplarındaki aileler mi yaşatıyordu? Evvela bu halden etkilendim. Bana “siz” değil “sen” demişlerdi. Halleri biraz kabacaydı. Elbiseleri de eski ve uyumsuz. Fakat yürekleri tertemiz, gönülleri geniş ve fedakâr idiler. İyi bir aile terbiyesi aldıkları anlaşılıyordu. Öyle olmasa çoğu genç gibi olaya ilgisiz kalabilirlerdi.
Kendi kendime düşündüm. Bu milletin sıradan denilen ailelerinin çocukları böyleydi. Varlıklı oldukça kimileri farklı kültürlere özenirken ‘sonradan görme’ mi oluyordu? Kültürümüzle davranışlarımız arasındaki tezadı böylece bir kere daha görmüş oldum. Acaba kendi beş bin yıllık kültürümüzün çocuk terbiye sisteminden uzaklaşıyor muyduk?
Bunun güzel bir örneğini de Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesindeki bir öğretim üyesinin bir yazısında da okumuştum. “Acaba çocuklarımız özünden kopuyor mu?” diye soruyordu…  Okumuşlarımızın veya varlıklı insanlarımızın çocukları daha mı çok millî kültürden uzaklaşıyordu? Onların aileleri millî kültürün güzelliklerinin farkında değiller miydi? 
   Dr. Mehmet Türker-İstanbul

Comments are closed.