Seyyid Fehim Efendi, genç iken bir bayram gününde çok güzel bir elbise giyip çıktı evden. Kendi de çok güzeldi zaten! Şeyhu adında güngörmüş bir zat, onu böyle görünce üzüldü.
Ve kendi kendine;
“Heyhat! Bir zamanlar Arvas’tan âlimler çıkardı. Şimdiyse güzel gençler çıkıyor, bize ne oldu?” diye mırıldandı.
Genç Fehim bunu işitti.
Ve yaklaştı bu ihtiyara.
“Şeyhu Baba!”
“Buyur oğul.”
“Niçin böyle söylersiniz?”
“Ne bileyim, içimden geldi.”
“Lütfen söyleyin, nedir sebebi?”
“Oğul, Medresemizde bir müderrisimiz yok. Ben, senin için ümit ederdim ki kendini ilimde yetiştiresin… Bir büyük âlim olup ilme hizmet edesin… Ama görürüm ki sen de süslenmeye meyletmişsin” dedi.
Fehim, aldı mesajı…
Oradan koştu eve.
Çıkardı üstündekileri.
Ve kitaplarını omuzuna atıp çıktı Cizre yoluna.
İlim öğrenmeye gidiyordu. Kısa zamanda büyük bir âlim olup hocasının emriyle Arvas’a geldi yine.
Ve irşada başladı.
İlk sohbette Şeyhu Baba’yı gördü bir kenarda. Bir hayli yaşlanmıştı… Bastona dayanarak gelmiş ve oturmuştu sohbet meclisine.
Sohbet bitince yanına varıp “Biz sizi, işte böyle görmek istiyorduk” dedi.
Seyyid Fehim, memnun olup “Bu işte ortağımsın” buyurdu.