Diğer oğulları kızıyordu anneme:
“Bir gün olsun seni arayıp soruyorlar mı?”
Anneciğim yutkunuyordu. Evet, arayıp sormuyordu hiçbir kardeşi. Ama o yaşlı kadın kardeşlerini bir yadigâr olarak görüyor olmalıydı… Çocukları üzerine gelmesin diye susuyordu ama kardeşlerinden söz edildiğinde gözleri ışıyordu…
Bunu bildiğim için annemle ne vakit bir araya gelsem dayılarımı arar telefonda görüştürürdüm. Dayılarım ki ben bir daha arayıp görüştürene kadar annemi yine hiç aramazdı. Bu nasıl duyguydu anlamıyordum.
Birisiyle aynı mahallede oturuyorduk. Annemi o gün bize getirmiştim. Dedim ki yemek sonrası:
-Dayım burada ise arayayım da parkta görüştüreyim sizi.
Aradım dayımı. Hal hatır sonrası ricada bulundum:
-Annem yine bizde. Buralarda isen bu defa olsun parka gel de birkaç dakika görüş.
Dedi ki dayım:
-Ben şu an çarşıdayım. Bir saate kadar gelirim. Geldiğimde görüşelim tamam…
Bir de “iyi ki böyle aracı oluyorsun” diye bana teşekkür ediyordu. Dedim ki:
-Anne bir saate kadar gelecek.
Annem gizlemeye çalıştı sevincini. Ama beden dili ele veriyordu. Yerinde duramamıştı… Birkaç dakika sonra:
-E haydi gidelim parka. O gelene kadar oyalanırım, dedi…
Koca şehirde yapayalnızdı… Kendini anlayacak bir akraba arıyordu… Ne var ki onun arzu ettiği gibi onu da arzu eden kardeş yoktu işte…
Niye böyle ilgisizlerdi anlamıyordum? İçimden diyordum ki “İnşallah bu defa gelir.”
Parkta bir saat geçti… Annemin gözü yollarda… Gelene bakıyor, gidene bakıyor… Gözleri de pek görmediği için soruyor:
-Şu gelen o mu acaba?
Bir saat, iki oldu… Üç oldu… Akşam oldu… Kadıncağız parkta kardeşini bekledi… Ama kardeşi gelmediği gibi telefon açıp “gelemiyorum” bile demedi.
“Anne, artık gelmez o… Haydi gidelim…”
Mahzunlaştı… Bastonuna tutunarak ayağa kalktı… İçini çekti… Yürüdü… Giderken yol kenarında oturan birkaç kimse vardı. Dayımların evi de oraya yakındı… Arabanın camından görmüş adamları. Dedi ki: “Acaba şu oturanların arasında var mıdır?”
Vay be… Bu duyguyu kelimelerle anlatmak imkânsız… Gidiyordu ama hâlâ belki görürüm ümidindeydi… Ama kim bilir dayım ne haldeydi? Ablasının onu beklediği aklında kalmış mıydı? Zorla güzellik bu kadar oluyordu…
Ama anlamadığım bir şey vardı. Akraba ziyaretinin yerini çok da iyi bilen bir insan yaşlı ablasına, hem de aynı semtte olduğu halde hiç uğrayamaz mıydı? Haydi uğramıyor, ablası ayağına geldiğinde de evine çağırmaz mıydı? Haydi o da olmuyor, parkta bile görmeye razı olan ablasının bu hasret duygusuna bu kadar bigane ve ilgisiz kalınır mıydı? Bu nasıl bir ruh hali anlamış değilim!..
Mehmet Müniboğlu-İstanbul