Hazret-i Hasen ile Hazret-i Hüseyin (radıyallahü anhüma) hasta olmuşlardı. Fahr-i Âlem Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bu torunlarını görmeye vardılar.
Hazret-i Ali ile Hazret-i Fâtıma’ya;
“Bu ciğer gûşelerinizin sıhhat bulması için bir adak adayın!” buyurdular.
Her ikisi de;
“Başüstüne!” dediler.
Bir de hizmetçi vardı.
İsmi Fıdda idi.
Bu mübarekler;
“Hasen ile Hüseyin hastalıktan şifa bulup sıhhate kavuşurlarsa, üçer gün oruç tutmak bize nezr olsun” dediler.
Çok geçmedi.
Sıhhat buldular.
Sevinip oruca başladılar.
Ancak evlerinde yiyecekten bir şey yok idi.
Hazret-i Ali (radıyallahü anh) varıp, bir Yahudiden üç ölçek arpa ödünç aldı.
Ekmek yapacaklardı.
Oruca niyetlendiler.
O arpanın bir ölçeğini, hizmetçileri Fıdda öğütüp, beş adet çörek pişirdi.
Zira beş kişi idiler.
İftar vakti oldu.
O beş çöreğin her birini, bir kişinin önüne koydular.
İftar yapacaklardı.
Tam o esnada kapılarına bir “miskin” gelip;
“Yâ Ehl-i beyt-i Resulallah! Ben fakir biriyim. Bana yiyecek verin. Allahü teala da size cennet nimetleri versin” dedi.
O fakire acıdılar.
Merhamet ettiler.
Beşi de ellerindeki çörekleri o miskine sadaka verip, kendileri su ile iftar ettiler.
Ertesi gün yine oruç tuttular.
Hizmetçi, bir ölçek arpa daha öğütüp, yine beş çörek pişirdi. (Devamı yarın)