BÜYÜK FAKİH Ebû Seleme bin Abdurrahman

 

Ebû Seleme bin Abdurrahman bin Avf hazretleri Eshab-ı kiramın büyüklerinden Abdurrahman bin Avf’ın (radıyallahü anh) oğlu olup, “Fukaha-i Seb’a” denilen Medine’nin yedi fakihinden biridir. 22 (m. 642)’de Medine’de doğdu. Medine’de en çok hadis bilen iki kişiden biridir. 94 (712)’de Medine’de vefat etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Kur’an-ı kerim, Allahü teâlânın kelâmıdır. Mahlûk, sonradan yaratılmış değildir. Zat-ı ilâhînin sıfatıdır. Kur’an-ı kerim, bu kelimelerden, seslerden çıkan mânalardır. Kelimeler, sesler, kelâm-ı ilâhî değildir. İnsanın kelâmı da kalptedir. Sözlerimiz bunu meydana çıkaran tercümândır. Her dirinin kemâli, üstünlüğü, kelâm sıfatı iledir. Kelâm sıfatı olmazsa, kusurlu olur. Allahü teâlâ da, diri olduğu için, kelâm sahibi olması lâzımdır. Bütün Peygamberler, bütün kitaplar, Allahü teâlânın kelâm sıfatı vardır dedi. Mûsâ aleyhisselâmın ağaçtan işittiği kelime ve ses, kelâm-ı ilâhî idi. Hâfızın sesi ise kelâm-ı ilâhî değildir. Bu sesin manaları, kelâm-ı ilâhîdir. Allahü teâlâ, mahlûkların sözünü harfsiz, sessiz işitir. Harfsiz, sessiz olan kendi kelâmını, Arabî dil ile indirdi. Kelâm-ı ilâhîde bir değişiklik olmadı. İnsan çeşitli elbise ile, çeşitli sûrette görünür, fakat insanda bir değişiklik olmaz. Allahü teâlânın kelâmı, mahlûkların kelâmı gibi, kelime ve sese muhtaç değildir. Kur’an-ı kerim, bu kelimelere, bu sese mahsûstur. Allahü teâlâ, kelâmını bu kelimelere, seslere kendi yerleştirmiştir. Kur’an-ı kerim, Levhilmahfûzda da, bu kelimeler ile, bilmediğimiz bir hâlde yazılı idi. Mahlûk değildi.
Cebrâîl aleyhisselâm harfli, sesli olarak, Resûlullah efendimizin bâzen mübârek kulağına, bâzen de harfli ve sessiz olarak, doğruca kalbine okudu, yerleştirdi. Yoksa manalar kelimesiz olarak mübârek kalbine ilhâm edilmiş, Muhammed aleyhisselâm da, Arabî konuştuğu için, bu kelâm-ı ilâhîyi, kendisi, bu kelime ve seslerle söylemiş değildir. Evet, bu şekilde de vahyoldu. Kelâm-ı ilâhî mübârek kalbine vahyedildi ve bunu kendisi, belirli kelime kalıplarına sokarak söyledi. Bunların manası, Allahü teâlâdan; kelimeleri, sesleri ise, Muhammed aleyhisselâmdan oldu ki, bunlara (Hadis-i kudsî) denildi. Kur’an-ı kerimi, hadis-i kudsî ile karıştırmamalıdır.

 

 

Comments are closed.