Büyük Mutasavvıf Abdülvehhâb Şa’rânî

Abdülvehhâb Şa’rânî hazretleri evliyânın büyüklerinden ve Şafîi mezhebi fıkıh âlimidir. Mısır’ın Kalkaşend kasabasında 1493 (H.898)’de doğdu. 1565 (H.973)’de Mısır’da vefât etti. Henüz yedi yaşında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Genç yaşında, hadîs ve fıkıh ilimlerinde ehliyet kazandı. Tasavvuf yolunda da Aliyy-ül-Havvâs hazretlerinin sohbetlerinde olgunlaştı.

Abdülvehhâb Şa’rânî zamanının velîlerini sık sık ziyâret eder nasîhat ister ve gönüllerini alırdı. Kâhire’nin Nil Nehri üzerindeki Hâkimî Köprüsünün altında bulunan yaşlı bir velîyi ziyârete gitti. Selam vererek içeri girince o zât adını sordu. “Abdülvehhâb” dedi. Ona; “Senelerden beri seni görmek arzusunda idim. Buyur otur” deyince yanına oturdu, el ele tutuştular. Elini öyle kuvvetli sıktı ki, neredeyse acıdan bağıracaktı. Ona; “Kuvvetimi nasıl buluyorsun?” diye sorunca; “Çok büyük bir kuvvete sâhibsiniz” dedi. O zaman ona; “İşte bu kuvvet, gençliğimden beri yediğim helâl lokmalar sebebiyle hâlâ mevcuttur. Hamurum helâl bir maya ile yoğrulmasaydı, bugünün, günahlarına aldırmayan insanların vücutları gibi, benim vücudum da gevşek olurdu. Ey oğlum! Yüz kırk üç yaşına geldim. Allahü teâlâya yemin ederim ki, bugün insanlar her yönden değişmiştir. Hele bu son senelerde, dînin emirlerini yerine getirmekte ve emânete riâyet etmekte büyük bir eksiklik var. Bugün yakın akrabân, hattâ öz kardeşin bile seni tanımamaktadır. Oğlun dahi sana başka gözle bakmakta ve bir yabancı gibi davranmaktadır. İnsanların birbirlerine muhabbetleri hiç kalmamış, dert ve belâlara karşı sabırları eksilmiş, kazâ ve kadere karşı boyun eğmek yerine gazab hâkim olmuş, dinleri zayıflamıştır.

Zamânımızın en iyileri; geceleri kalkıp sabahlara kadar namaz kılan, sabah namazından sonra öğleye kadar Kur’ân-ı kerîm okuyup tesbîhini çekerek Allahü teâlâyı zikreden, ikindiye kadar duâlarını yapan, akşama kadar her gün devâm üzere olduğu duâları tekrar tekrar yapan, yatıncaya kadar da tövbe istigfâr ederek vaktini geçirenlerdir…

Bir insan, hayâtı boyunca durmadan ibâdet yapsa, kazandığı sevapları terâzinin bir kefesine koysa, bu kimse; bir Müslüman hakkında sû-i zannından meydana gelen günâhını da bir kefeye koysa, günah kefesinin ağır basacağını görürsün. Sâlih, iyi kimselerin hayatları boyunca yaptığı ibâdetler, bir defa yaptığı kötü düşünceden meydana gelen günâhı karşılayamadığına göre, diğer insanların hâllerinin ne olacağını düşün!

Comments are closed.