Çadırda bayram…

Van’da, Erciş’te ve köylerinde meydana gelen deprem insanları çadırlara mahkum etti. Bayramı da çadırlarda geçirdiler. Mevsim de sonbahar, havalar iyice soğudu. Hele o bölgede geceler, sıfırın altındadır…
Biz, bayramı evimizde sıcak bir yuvada geçirdiğimiz halde huzurlu değildik, onları düşünüyorduk ve onlara dua ediyorduk. Onların acısına ortak olduk. Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
(Mü’minler tek vücut gibidir, neresinde bir ağrı olsa bütün vücut onu hisseder. Ayağına diken batsa kalbi de onu hisseder ve üzülür.)
Onların acılarına nasıl ortak olmayalım!.. Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, kitabımız bir, dinimiz bir, vatanımız bir, bayrağımız bir… Daha pek çok ortak değerlerimiz vardır. Bütün bunlar onların çektikleri acıya bizi de ortak ediyor.
İslam âlimleri cenab-ı Hakkın kaza ve kaderine rıza göstererek tam teslim olmamızı tavsiye buyurmaktadırlar. Biz O’ndan razı olursak O da bizden razı olur. İmanın altı şartından biri de kadere imandır. Kâinatta ne varsa; kimler dirilecek, kimler ölecek, neler vâki olacak… bunların hepsi Rabbimizin emir ve iradesi ile meydana gelmektedir. İnsanın dünyaya gelişi elinde olmadığı gibi, gidişi de elinde değildir…

KULLUK BÖYLE OLUR
İmâm-ı Rabbânî kuddise sirrûh buyuruyor ki:
Her gün insanın karşılaştığı her şey Allahü tealanın dilemesi ve yaratması ile var olmaktadır. Bunun için irademizi onun iradesine uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle olur. Kul isek böyle olmalıyız. Böyle olmamak kulluğu kabul etmemek ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teala hadîs-i kutsîde buyuruyor ki:
(Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen, benden başka Rab arasın, yeryüzünde kulum olarak bulunmasın.)
Bize gelen sıkıntılar görünüşte çok acı ise de bunların nimet oldukları umulur. Rabbimiz bizi annemizden daha çok seviyor. Sevgiliden gelen şey tatlı olur.
Bir mü’min işini bilirse her zaman kârlı olur. Hadîs-i şerîfte de buna işaret vardır. Buyuruluyor ki: Rabbimiz mü’min kullarına ne büyük nimet vermiştir. Mü’minlerden başkasına da bu nimet nasip olmaz; nimetlere kavuştuğunda şükreder, sevap kazanır. Belalara, sıkıntılara uğradığında da sabreder yine sevap kazanır.
Nisa sûresinin 123’üncü âyet-i kerimesinde meâlen, (Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır) buyurulmaktadır.
Bu âyet-i kerimeden sonra Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahü anh çok üzülür. Onu üzüntülü gören Peygamberimiz aleyhisselam sebebini sorar. O da bunun için olduğunu söyler. “Her işlediğimiz günahın cezasını çekecek olursak nasıl olur halimiz, onun için üzülüyorum” diye arz eder. Buna cevap olarak sevgili Peygamberimiz şöyle buyurur:
(Sen hiç hasta olmaz mısın, hiç başına bir bela gelmez mi, hiç üzülmez misin? İşte bunlar hep günahların karşılığıdır.)

“SANA ÜÇ SORUM VAR!”
İbrahim bin Edhem rahimehullah bir gün bir adamla karşılaşır. Adam çok üzgündür. Sıkıntılı olduğu her halinden bellidir. Ona der ki:
“Ben sana üç soru soracağım, bana cevap ver!” O da “sor bakalım” der. Birincisi “Rabbimizin dilemediği, takdir buyurmadığı hiçbir şey olur mu?” O da “hayır” diye cevap verir. İkincisi “sana kısmet olunan rızkı başkası yiyebilir mi?” Ona da ‘hayır‘ der. Üçüncüsü “sana takdir olunan ömürden bir azalma olabilir mi, yani erken ölebilir misin?” Adam “mümkün değil” deyince o da der ki: “Öyle ise niçin üzülüyorsun!..”
Depremde vefat edenler şehit oldu, cennet bahçesine girdiler. Rabbimiz onlara da cümle geçmişlerimize de rahmet eylesin; yaralı olanlara şifa, kalanlara da sabr-ı cemil temenni ediyorum…

Comments are closed.