Ahmet Mekkî Efendi ve ben ikimiz de Fâtih’te oturuyorduk.
Sabahları çoğu zaman Karaköy iskelesinde buluşur, birlikte giderdik müftülüğe.
Dikkatimi çeken bir şey vardı o günlerde. Bir dakikasını boş geçirmezdi mübârek.
Ya kendi bir şey okurdu.
Veya birine okuturdu…
***
Müftülüğün bitişiğinde bir Kur’ân-ı kerîm kursu vardı o zaman.
Daha müftülüğe girmeden o kursa uğrar, bir talebenin kolundan tutup müftülüğe getirir ve okutmaya başlardı hemen.
Bana da öyle yapmıştı.
Daha önceki senelerdi.
Ziyâretine gitmiştim.
Kendisini ilk defa görüyordum.
Hâlimi hatırımı sordu.
Sonra elime Osmânlıca bir kitap tutuşturup;
“Oku bakalım!” dedi.
Ben de okudum.
Çok memnun oldu.
Ve “Âferin, Osmânlıca okuyabiliyorsun” buyurdu.
***
Mekkî Efendi hazretleri vefat edince, bir gün kimya hocam Hilmi Efendi’ye gitmiştim, bana;
“Mekkî âbiden Arapça öğrendiniz mi?” diye sordular.
Ben cevaben;
“Hayır efendim” dedim.
O zaman;
“Büyük bir fırsatı kaçırdınız” dediler.
Aslında öğretmek istedi, hatta fiil çekimlerine başladık, ancak bende o kabiliyeti göremeyince vazgeçti mübarek…