Değiştirilmemiş bir namaz kalmıştı

Bid’at; sünnete yani Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği din bilgilerine ters düşen, din câhillerinin, boş kafalarından çıkan i’tikât, amel ve sözler demektir. Allahü teâlâ, kullarını kendisine ibâdet etmek için yarattı. İbâdet, insânın Rabbine, mâbûduna, hakîr, âciz, muhtaç olduğunu göstermesidir. Bu da, her aklın, her nefsin ve âdetlerin güzel ve çirkin dediklerine uymayıp, Allahü teâlânın güzel ve çirkin dediklerine teslîm olmak, Onun gönderdiği Kitâba ve Peygamberlere inanmak, bunlara tâbi olmak demektir.
Bir insân, bir işi, Allahü teâlânın izin verdiğini düşünmeden, kendi görüşü ile yaparsa, cenâb-ı Hakka kulluk yapmamış, Müslümânlığın îcâbını yerine getirmemiş olur. Bu iş, inanmakta  ve inanılması lâzım olduğu söz birliği ile bildirilmiş olan şeylerden ise, bu inanışı, küfre sebep olan Bid’at olur. Bu iş, i’tikâtta olmayıp da, yalnız dinden olan sözde ve işte kalırsa, fısk, büyük günâh olur. Hadîs-i şerîfte;
(Bir kimse, dinde bir şey meydâna çıkarırsa, bu şey red olunur) buyuruldu.
Bu hadîs-i şerîf gösteriyor ki, dinden olmayan bir i’tikât, bir söz, bir iş, bir hâl ortaya çıkarılır ve bunun din, ibâdet olduğuna inanılırsa, yâhut İslâmiyetin bildirmiş olduklarında bir fazlalık veyâ noksanlık yapılırsa ve bunu yapmakta sevâp beklenirse, bu yenilikler, değişiklikler, Bid’at olur. İslâmiyete uyulmamış, ona îmân edilmemiş olur.
Dinde, ibâdette olmayıp, âdette olan yenilikler, yani yapılırken sevâp beklenilmeyen değişiklikler, bid’at olmaz.
Bir gün eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik hazretlerini ağlarken görenler, ağlamasının sebebini sorunca cevaben;
“Resûlullah efendimizden öğrendiğim ibâdetlerden, değiştirilmemiş bir namâz kalmıştı. Şimdi, bunun da elden gittiğini görüyor, bunun için ağlıyorum” buyurmuştur.
Yani şimdiki insânların çoğu, namâzın şartlarını, vâciblerini, sünnetlerini, müstehablarını yerine getirmiyor, mekrûhlarından, müfsitlerinden, bid’atlerinden sakınmıyorlar. Onun için ağlıyorum demek istemiştir.
Bid’at sâhipleri, Peygamberlerin, evliyânın, sâlih, sâdık mü’minlerin büyüklüklerini anlayamayanlardır. Onların yollarını bırakıp, kendi kısa görüşlerine, nefislerine, beğendiklerine göre ibâdetleri değiştiriyorlar. Saâdet yolunu bırakıp, şekâvete, felâkete atılıyorlar. Enes bin Mâlik hazretlerinin ağlamasının sebebi, namâza ilâveler yaparak ve bâzı yerlerini azaltarak değiştirenleri görmesidir. Böylece, sünneti yani İslâmiyeti değiştiriyorlar. Sünneti değiştirmek ise, bid’attir. Bir hadîs-i şerîfte;
(Bir ümmet, Peygamberi öldükten sonra, dinde bid’at yaparsa, buna benzer bir sünneti kaybeder) buyuruldu ki, küfre sebep olmayan bir bid’at yapılırsa, bunun cinsinden bir sünneti terk ederler demektir.
Netice olarak Bid’at, Peygamber efendimizin ve Onun dört halîfesinin  zamânlarında bulunmayıp da, dinde, sonradan meydâna çıkarılan, uydurulan inanışlara, sözlere, işlere, şekillere ve âdetlere denir. Bunların hepsini din diye, ibâdet diye uydurmak veyâ dînin ehemmiyet verdiği şeyleri dinden ayrıdır, din buna karışmaz demek, hep bid’attir.

Comments are closed.