Devlet adamı herkes olamaz. Devlet adamı olmak bazı önemli vasıfları gerektirir. Tarih kitapları, bu vasıfları olmayanların sebep olduğu savaşların acılarıyla doludur. Devlet makamlarını bir ziyafet sofrası sayanların ne hallere düştükleri her devirde görülmüştür. Osmanlı idaresinde, padişah olacak şehzade dahil bütün devlet adamları özel bir programla yetiştirilirdi. Bunların eğiticileri, hayatın her noktasında tecrübeler edinmiş, kimselerden seçilirdi. Koçi Bey layihasında bu konuda çok önemli ipuçları görülür. Aşağıdaki satırlarda Osmanlının ilim adamalarından Ahmed İbni Kemal Paşa’nın devlet adamalarının vasıfları hususunda hazırladığı düsturları bulacaksınız…
Ahmed İbni Kemal Paşa 1468’de Tokat’ta doğdu. 1534’te İstanbul’da öldü. Kabri Edirnekapı Kabristanı kenarındadır. Babası Süleyman Paşa idi. Dedesi Kemal Paşa idi. İbni Kemal Paşa denmesi, dedesinin isminden dolayıdır. Paşa torunu ve paşa oğlu olması sebebiyle, birçok toplantılarda hizmet ederdi. Kendisi de asker olmaya karar vermişti. Bir gün paşaların toplantısına katılan bir ilim adamına, bütün paşaların ayağa kalkıp saygı göstermesiyle fikrini değiştirdi ve ilim adamı olmaya karar verdi… Kanuni devrinde 1526’da Şeyhülislam oldu. 1534’te vefatına kadar 8 sene bu görevde kaldı… İşte bu kıymetli ilim adamı, devlet adamlığını şöyle nitelendiriyor:
1- Saltanat ve mevki Allahü teâlânın takdiri iledir. Allah vergisidir. Yani nasip işidir. 2- Ordunun işi memleketi korumaktır. Ve gerekirse en güzel ve şereflisi de yurdu savunma yolunda ölmektir. Bir şiirinde şöyle diyor: “Ölümden kurtuluş yoktur cihânda/O derdi çekmez olmaz ins-ü canda/Kişinin ömri çünkim âhir ola/Yeg olur kim gazâ yolunda öle” 3-İdâreci güzel silâh kullanacak ve tedbir sâhibi olacaktır. 4- Düşmanı hor ve küçük görmemeli ve plânlı olmalıdır. 5- İdâre çok mukaddes bir vazîfedir. Herkes bunu yapamaz. Bâzı kâbiliyetler insana doğuştan veya irsî olarak verilmiştir. 6- Bir memlekette bir idâreci bulunmalı. O da âdil, ihsânı bol, affedici, büyüğüne hürmetli ve saygılı olmalı…
Ahmed İbni Kemal Paşa 1530’ların şartlarında böyle tarif etmiş. Arife de tarif gerekmez…