Dinin emirlerine uyan, rahat eder

Allahü teâlâ, insanların dünyâda rahat etmelerini, âhırette de sonsuz saâdete kavuşmalarını istemiş, faydalı şeyleri emretmiş, felâkete sebep olan, zararlı şeyleri de yasak etmiştir. Gayr-i müslimlerin, birçok işlerinde muvaffak olmaları, Kur’ân-ı kerîmin bu hükümlerine uygun olarak çalıştıkları içindir. 
Allahü teâlâ, îmân edenleri, îmânın îcâplarını yapanları, sıkıntılardan kurtarır. Bunları, huzûra, saâdete kavuşturur. Bunlar, her zamân, her işlerinde, râhat ve huzûr içinde olurlar, kıyâmet gününde, Peygamberlerin, Sıddîkların, şehîtlerin ve sâlih Müslümânların yanında bulunurlar.

BABASINI DİNLEMEYEN GENÇ
Evliyânın büyüklerinden Yûsuf-i Kâmitî hazretleri, şahit olduğu bir hâdiseyi şöyle anlatmaktadır:
“Vaktiyle Şam’da Şeref-ül-Akta isminde bir genç vardı. Babası tüccardır. Oğlunu evlendirir, çok iyiliklerde bulunur. Fakat genç, gittikçe hırçınlaşır, saldırgan olur. Rastladığı kimselerin elbiselerini zorla alır, etrâfına sıkıntı veririr. Babası kendisine her ne kadar nasîhat ettiyse de kabûl ettiremez ve genç uslanmaz. Oğlu kimin bir şeyini almış ise, iâde eder, o şey telef olmuş ise öder ve; ‘Bu çocuk uslanmayacak, böyle isyâna devam ederse, başına çok büyük bir belâ gelecek, ağır bir ceza ile karşı karşıya kalacak’ derdi. 
Nihâyet tüccar vefât eder. Genç, babasının vefâtından sonra daha da azgınlaşır ve bir eşkıyâ tayfasına dahil olur. Bir gün eşkıyâbaşı buna; 
-Arkadaşlarınızdan birisini çok zayıf görüyorum. Sultânın adamlarından birinin eline geçse, az bir zorlama ile bizi açığa verir. Aramızdan ayırsak yine bizi ele verir, bizim için tehlikeli olur. En iyisi sen onu tenhâ bir yerde öldür, der.” 
Genç, eskıyâbaşının bu emri üzerine, bildirilen kişiyi tâkibe başlar ve neticesini şöyle anlatır: 
-Tenha bir yerde, fırsatını bulup, o kişiyi öldürdüm. Reise gidip durumu bildirdim. Reis bu sefer de;
-Cesedi görenler tanırlar ve bizim öldürdüğümüz anlaşılır. Yüzünün derisini soy, burnunu da kes ki tanınmasın, dedi. Ben tekrar gidip bildirileni yaptım. 
Evime geldiğim zaman, öldürdüğüm kimsenin hanımı ve çocukları bana gelip onun hâlinden sordular. Ben, ‘gelecek’ dedim. Fakat sanki içime bir ateş düşmüştü. Yaptıklarıma pişmân oldum. Tövbe ettim. Yûsuf-i Kâmitî hazretlerinin talebelerinden olmaya, âhirete yarar işler yapmaya niyet ettim. Yûsuf-i Kâmitî hazretlerinin yanına gittim, hiç yanından ayrılmıyordum. O nereye gitse, ben de oraya gidiyordum. Baş başa kaldığımız bir gün bana karşı; 
-Arkadaşını öldür, yüzünün derisini soy, burnunu kes, ondan sonra da buraya gel. Bu nasıl oluyor? dedi. Çünkü Hadîs-i şerîfte;
(Arkadaşlık ettiği kimseyi öldüren benim ümmetimden değildir. Öldürülen kâfir de olsa, yine böyledir) buyurulmaktadır.

“BİZDEN HİÇ AYRILMA!..”
Ben hayretler içerisinde, binbir mahcubiyet, kırıklık ve pişmanlık içinde buyurduklarını dinliyordum. Başımı önüme eğip çok pişmân olduğumu, tövbe ettiğimi, bundan sonra sâlih ameller işlemeye, sâlihlerin sohbet ve hizmetlerinde bulunup hiç ayrılmamaya, kötü yollara düşmemeye, insanlara sıkıntı vermemeye, sâlihler gibi olmaya katî karar verdiğimi bildirdim. Bunun üzerine; 
-Bizden hiç ayrılma! Kendini belli etmeden, o kimsenin âilesine, çoluk çocuğuna yardımda bulun buyurdu. 
Ben, gençliğin verdiği heyecan ve kötü arkadaşların tesiriyle babamın sözlerini dinlemeyip, kötü yollara düşüp, eşkıyâ olmuştum. O cinâyeti işlediğim, hayâtımın baharı olan gençliğimi uygunsuz işlere harcadığım için, ömrüm boyunca üzüntü ve pişmanlık içinde yaşadım. Gözyaşları içinde Allahü teâlâya yalvararak, âkıbetimin iyi olması için duâ ve niyâzda bulundum…”
Netice olarak, dinli olsun, dinsiz olsun, inansın veya inanmasın, herhangi bir kimse, bilerek veyâ bilmeyerek, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uyduğu kadar, dünyâda râhat ve huzûr içinde yaşar. Tıpkı faydalı ilâcı kullanan herkesin, dertten, sıkıntıdan kurtulması gibidir. Allahü teâlânın emirlerine, îmân ederek uyulursa, âhırette de, ebedi saâdete kavuşulur…

 

Comments are closed.