Asr-ı saadette bir kişi vardır.
Adı, Sa’lebe.
Bu, bir gün Resulullah’a gider ve “Yâ Resulallah! Dua et zengin olayım” der.
Efendimiz ikaz eder:
“Hayırlısını iste!”
Sa’lebe:
“Hayır, dua et zengin olayım” der.
İkinci defa ikaz ederler:
“Hayırlısını iste!”
O yine diretir:
“Dua et, zengin olayım.”
Efendimiz son kere “Bak, ben Peygamberim. Dua edersem kabul olur. Ama ola ki sen sıkıntıya girersin. Hayırlısını iste!” buyururlar.
Ama o, söz dinlemez.
“Dua et, zengin olayım” der.
Resulullah dua buyurur.
O da zengin olur.
Malları katlanarak artar.
Sürülerini almaz olur ağıllar.
Şehir dışında bir çiftlik açar.
Sürüleriyle uğraşır durur.
Namazlara da gelmez olur.
Ve o sene zekât farz olur.
Resulullah’ın emriyle zekât memuru gider.
Sa’lebe’den zekât ister.
Ancak o:
“Bir düşüneyim” der.
Memur gider, dolaşır.
Tekrar gelir.
Ama Sa’lebe:
“Ne zekâtı! Siz düpedüz haraç istiyorsunuz. Ben bu malı sizin için mi kazandım?” der.
Ve mürtet olup yıkar ahiretini.a
Sonsuz ateşe atar kendini.
Memur geri döner.
Durumu arz eder.
Efendimiz üzülür ve “Sa’lebe’ye yazıklar olsun!” buyururlar.