Duânın kabûlü, helâl lokmaya bağlıdır

Helâl kazanabilmek için, önce helâli öğrenmek lâzımdır. Helâl ve harâm meydândadır. İkisi arasında şüpheli olanları tanımak ise güçtür. Şüphelilerden sakınmayan, harâma düşer. Mü’minûn sûresi 52. âyetinde meâlen;
(Ey Peygamberlerim! Helâl ve temiz yiyiniz ve bana lâyık ibâdetler yapınız!) buyuruldu.

HELÂL KAZANMAK FARZDIR”
Bunun için Resûlullah efendimiz;
(Helâl kazanmak her Müslümâna farzdır) buyurmuştur. 
Ayrıca Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Bir kimse, hiç harâm karıştırmadan, kırk gün helâl yerse, Allahü teâlâ, onun kalbini nûr ile doldurur. Kalbine, nehirler gibi hikmet akıtır. Dünyâ muhabbetini, kalbinden giderir.)
Dünyâlık kazanmak için çalışmak günâh değildir. Dünyâlık sevgisi, dünyâya gönül bağlamak günâhtır.
Bir gün Sa’d bin Ebî Vakkâs hazretleri, Resûlullah efendimize;
-Yâ Resûlallah! Duâ buyurun da, Allahü teâlâ, benim her duâmı kabûl etsin! diye arz edince;
-Duânızın kabûl olması için, helâl lokma yiyiniz! buyurmuşlardır. 
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri harâmdır. Sonra ellerini kaldırıp duâ ederler. Böyle duâ, nasıl kabûl olunur?)
(Harâm yiyenlerin ne farzları, ne de sünnetleri kabûl olmaz.)
(On liralık elbisenin, bir lirası harâm olsa, o elbise ile kılınan namâzlar kabûl olmaz.)
(Harâm ile beslenen vücûdun ateşte yanması dahâ iyidir.)
(Malın helâlden mi, harâmdan mı geldiğini düşünmeyenler, Cehenneme neresinden atılırsa atılsınlar, Allahü teâlâ, onlara acımayacaktır.)
(İbâdet on kısımdır, dokuz kısmı, helâl kazanmaktır.)
(Helâl kazanmak için yorulup, evine dönen kimse, günâhsız olarak yatar. Allahü teâlânın sevdiği kimse olarak kalkar.)
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Harâmdan kaçınanlara hesâp sormaya utanırım.)
(Bir dirhem fâiz almak ve vermek, otuz zinâdan dahâ günâhtır.)
(Harâm maldan verilen sadaka kabûl edilmez. Saklanırsa, Cehenneme gidinceye kadar, ona yolluk olur.)
Hazret-i Ebû Bekir, hizmetçisinin getirdiği sütü içer ve sonra helâlden olmadığını anlayınca, parmağını boğazına sokarak çıkartır. O kadar zahmetle çıkartır ki, ölüyor zannederler. Sonra da;
“Yâ Rabbî! Elimden geleni yaptım. Midemde ve damarlarımda kalan zerrelerden sana sığınırım!” diye yalvarır. 
Hazret-i Ömer de, Beyt-ülmâla âit zekât develerinin sütünden, yanlışlıkla verilip içtiği zamân, aynen böyle yapmıştır. Abdullah bin Ömer hazretleri;
“Kambur oluncaya kadar namâz kılsanız ve kıl gibi oluncıya kadar oruç tutsanız, harâmdan kaçınmadıkça, kabûl edilmez, faydası olmaz” buyurmuştur. 
Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyuruyor ki:
“Harâm para ile sadaka veren, câmi yaptıran, hayrât yapan kimse, kirlenmiş elbiseyi idrâr ile yıkayan kimseye benzer ki, dahâ çok pislenir.”
Sehl bin Abdullah Tüsterî hazretleri;
“Harâm yiyenlerin yedi âzâsı, istese de, istemese de günâh işler. Helâl yiyenlerin âzâsı, ibâdet eder. Hayır işlemesi kolay ve tatlı gelir” buyurmaktadır.

VERÂ SAHİPLERİNDEN BİRİ…
Helâl kazanmanın ehemmiyyetini gösteren dahâ nice hadîs-i şerîfler ve din büyüklerinin sözleri vardır. Bunun içindir ki, verâ sâhipleri harâmdan çok sakınmışlardır. Bunlardan biri de Veheb ibni Verd hazretleridir. Nereden geldiğini anlamadan bir şey yemezdi. Bir gün annesi, buna bir bardak süt vermişti. Sütü nereden aldığını, parasını nereden verdiğini ve kimden aldığını sordu. Hepsini anlayınca, bu koyun nerede otlamış dedi. Müslümânların hakkı bulunan bir yerde otlamıştı. Sütü içmedi. Annesi;
-Oğlum! Allah sana rahmet etsin, iç! dedi. 
-Ona günâh işlemekle rahmetine kavuşmak istemem, dedi ve içmedi.
Bişr-i Hâfî hazretlerine, “Ne yiyip, nereden geçiniyorsun?” dediklerinde;
“Herkesin yediği yerden. Ammâ, yiyip de gülen ile, yiyip de ağlayan arasında çok fark vardır” buyurdu.
Netice olarak, ibâdetlerin ve yapılan duâların kabûl olması için, ağza girene ve çıkana dikkat etmek lâzımdır. Yahyâ bin Muâz hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Allahü teâlâya itâat etmek, bir hazîneye benzer. Bu hazînenin anahtarı duâ, anahtarın dişleri de helâl lokmadır.”

 

Comments are closed.