Ebû Nasr Ergıyânî

Ebû Nasr Ergıyânî hazretleri, Şafiî mezhebi fıkıh âlimidir. 454 (m. 1062)’de İran’da Nişâbûr civârında Ergıyân’da doğdu. 528 (m. 1134)’de Nişâbûr’da vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki: 

Secdenin fazileti: Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen “… Secde eserinden (çok namaz kılmaları yüzünden meydana gelen) nişanları yüzlerindedir” buyurdu (Fetih-29). Denildi ki: Secde eseri; huşû’ nûrudur, bâtından zâhire, kalblerinden yüzlerine vurur ve parlar. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîfte; “Kulun Allaha en yakın olduğu an, secde hâlidir” buyuruyor. Bu hadîs-i şerîf, “Secde et de (Rabbinin rahmetine) yaklaş” (Alâk-19) âyet-i kerîmesinin açıklamasıdır…
İsmâil bin Ahmed emîr idi. Hastalandı, ölümüne yakın, üzerinde kilit bulunan bir sandık çıkardı. Herkes, onun içinde mücevher ve kıymetli şeyler var zannetti. Onu açtıklarında, içerisinde toprak bulunan bir kese gördüler. “Bu toprak nedir?” diye sordular. O şöyle cevap verdi: “Secde ettiğim yerlerin toprağıdır. Ne zaman Allah için secde etsem, o yerin toprağını toplardım, öldüğüm zaman, bu topraktan bir kerpiç yapıp, onu kabrimde, yanağımın altına koyun. Belki Allahü teâlâ, bana merhamet eder de, benden kabir azâbını kaldırır” diye vasıyyette bulundu. Vefâtından sonra onun dediği gibi yaptılar. Bir gece onu rüyâda gördüler. Hâlinin nasıl olduğunu sorduklarında; “Rabbim beni, üzerine secde ettiğim toprağın hürmetine affetti ve kabir azâbını üzerimden kaldırdı” dedi.
Huşû’un fazileti: Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Muhakkak mü’minler felah buldular (yani, Cennette ebedî kalmakla saadete kavuştular.) Onlar namazlarında Allahü teâlâdan korkarlar (O’na tezellül ve tevâzu gösterirler. Öyle ki, sağlarında ve sollarında olan kimseleri bilmezler)” buyuruyor. (Mü’minûn 1-2). Allahü teâlâ bu âyet-i kerîmede, mü’minleri imânlarından sonra, huşû’ ile kıldıkları namazları sebebi ile medh buyurdu ve kurtulanların vasıflarını saydıktan sonra meâlen; “Onlar ki, namazlarını gereği üzere devamlı kılarlar” buyurdu (Mü’minûn-9). Sonra bu sıfatların semeresi hakkında da meâlen; “İşte bu vasıfları toplayanlar, vâris olanlardır ki, onlar, Firdevs Cennetine vâris olacaklardır” (Mü’minûn 10-11) buyurup, âyet-i kerîmenin evvelinde, onları felaha, sonunda ise Firdevs Cennetine vâris olmakla vasfetti. Âyet-i kerîmedeki medhe kavuşabilmek için, namazı, Resûl-i ekremin (sallallahü aleyhi ve sellem) işâret buyurdukları gibi kılmak lâzımdır.

Comments are closed.