Ebû Saîd İbn-ül Arabî hazretleri, 952 (H.341) senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti. Kendisine “Haremin Şeyhi”, “Mekke’nin en büyük velîsi” adı verildi.
Bu mübarek zat, insanları nefsin ve dünyâ sevgisinin zararlarından sakındırırdı. Bu hususta da; “Nefsin ile meşgûl olman, seni Allahü teâlâya ibâdetten alıkoyar. Dünyâya olan merâkın da, âhiret merâkından uzaklaştırır” buyururdu.
Riyâ ve gösteriş yapanları münâsip bir lisanla îkâz ederdi. Bu sebeple; “Hüsranda kalanların en kötü durumda olanı, yaptığı iyi amelleri halka gösteren ve şahdamarından daha yakın olan Allahü teâlânın huzûruna, kötü amellerle çıkandır” buyururdu.
Sevdiklerine nasîhat olarak buyurdu ki: “Allahü teâlâ, nîmeti mârifete ihsânı ibâdete, rahmetini tövbeye, tövbeyi de günahların affına sebep kıldı.”
“Eğer ârife, devamlı dünyâda kalacaksın denilseydi, üzüntüsünden ölürdü. Cennet ehli için de, sizler Cennet’ten çıkacaksınız denilseydi, onlar da üzüntülerinden ölürlerdi.”
“Allahü teâlâ, dostlarının bâzı ahlâkını düşmanlarına vermiştir. O ahlâk ile Allah dostlarına yardım ederler, bu sebeple Allah dostları da rahat ederler.”
İPİ KOPAN SU KOVASI!..
Kendisi anlatır: “Bir zaman, gönül ehli güzel haller sâhibi bir kısım cemâatle Mekke’den Irak’a gidiyorduk. Yol güzergâhında konaklayıp bir kuyu başında mola verdik. Çok susamıştık. Lâkin kuyudan su çekecek ipimiz yoktu. Paltolarımızdan şerit hâlinde bağlar kesip birbirine ekledik. Sonra bunu kovaya bağlayıp kuyudan su çekerek o cemâatte bulunanların her birine dağıttım. Kana kana su içip susuzluklarını giderdiler. Sonra kendim için kovayı kuyuya sarkıttım. İp koptu. Kova kuyuya düşüp kayboldu. O sırada Allahü teâlânın kudretiyle kuyunun suyu ağzına kadar yükseliverdi. Sudan içtim. Bu hâli oradakiler de görüp hayretler içerisinde kaldılar. O zaman onlara dönüp; ‘Ey yol arkadaşlarım! Niye buna şaşıyorsunuz?’ dedim. Onlar; ‘Bu hârikulâde bir iş’ deyince, ben; ‘Evet öyle! Lâkin âlemlerin Rabbi olan Allahü teâlânın kudretiyle olan bir iştir’ diye cevap verdim.”
Ebû Saîd İbn-ül Arabî hazretleri, vefatından evvel buyurdu ki: “Dünyâ, bir an önce oradan çıkmakla güzel, Cennet onu istemek ve orada devamlı kalmakla güzel olur.”