Ebü’l-Abbâs ibn-i Acîl

Ebü’l-Abbâs ibn-i Acîl hazretleri, Yemenlidir. 1291 (H.690)’da vefât etti. Kerâmetleri pek çoktur. İmâm-ı Yâfiî anlatır:

Yemenli birisinin elinde bir ur çıkmıştı. Birçok beldeleri ve birçok kimseleri dolaştı. Şifâ bulması için dolaştığı yerlerde gerekli ilaçları kullandıktan sonra, o yerin büyüklerinden duâ istedi. Fakat rahatsızlığı geçmedi. En sonunda İbn-i Acîl hazretlerine gelerek, elindeki bu rahatsızlığın geçmesi için duâ istedi. O da; “La havle velâ kuvvete illâ billâh, getir bakalım elini” dedi ve eliyle mesh edip bir bezle sardı. Sargıyı memleketine dönünceye kadar açmamasını tenbih etti. Yemenli oradan ayrıldı ve arkadaşlarıyla birlikte yola koyuldular. Yol üzerinde bir köye uğrayıp alışveriş yaptılar. Elinde ur olan Yemenli, sarılı olan sağ elinin sargısını unutarak açtı ve yemek yedi. Bir de baktı ki, elindeki yaradan hiçbir eser kalmamıştı ve diğeri gibi sapasağlamdı.
Hac için Irak’tan biri Mekke-i mükerremeye gelmişti. Bu zât Şeyh Ahmed Rıfâî hazretlerinin türbesi yakınında otururdu. Mekke’de İbn-i Acîl hazretlerini gördü. İnsanlar etrafına toplanmışlardı. Çok şaşırdı. Büyük bir izdiham vardı. Memleketine döndüğünde Ahmed Rıfâî hazretlerinin makâmına hizmet eden birisi ondan gördüğü şeylerden sordu. O da İbn-i Acîl hazretlerini söyleyince Sâhib-i Makam olan zât; “O zamânın kutbudur” diye onun üstünlüğünü haber verdi.
Büyük âlim Cemâleddîn el-Esnevî anlatır: Hicrî 1280 senesi Şâbân ayının yirmi biriydi. Gece rüyâmda boşlukta bir topluluk gördüm. Yerden insanlar ona doğru koşuyorlardı. Ben bunların kim olduğunu sordum. “Resûlullah efendimizin topluluğu” dediler. Hemen oraya koştum. Resûlullah efendimizi gördüm. Bir yere oturmuşlar, sağında ve solunda iki zât vardı. Mübârek ayak ucunda da birisi, dizleri üzerine oturmuş ve elindeki bir kitaptan Resûlullah efendimize okuyordu. Ben, Resûlullah’ın mübârek elini öptüm. Resûl-i ekrem bana hafifçe duâ ettiler. Geri çekildim ve oraya gelenlerle birlikte durdum. Orada bulunanlardan birisine, Resûlullah’ın yanında oturanların kim olduğunu sordum. O da; “Resûlullah’ın sağında oturan hazret-i Ebû Bekr, solunda oturan hazret-i Ömer, önünde diz çöküp oturmuş olan zât da İbn-i Acîl’dir” dedi. Ben hayretle; “Yüksek dereceye çıkmış” dedim. O kişi; “Evet, öyledir” dediği an uyandım.

Comments are closed.