Endülüslü Âlim Muhammed bin Abdüsselâm Huşenî

Muhammed bin Abdüsselâm Huşenî hazretleri hadis ve nahiv âlimidir. 221’de (m. 836) Endülüs’te (İspanya) Ceyyân’da (Jaen) doğdu. İlim tahsil etmek için Mekke, Basra, Bağdat, Mısır’a gitti. Sonra Kurtuba’ya (Cordoba) yerleşti ve orada çok talebe yetiştirdi. 286 (m. 899)’da Kurtuba’da ve­fat etti.

Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:

“Birisi Peygamber Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) “En faziletli amel hangisidir?” diye suâl etti. “Allahü teâlâya îmândır” buyurdu. “Sonra hangisidir?” dedi. “Allah yolunda cihâddır” buyurdu. Soran kimse, “Sonra hangisidir?” diye suâl edince, “Hacc-ı mebrûrdur (kabul olunmuş hacdır)” buyurdu.
“Eğer siz, benim bildiğimi bilmiş olsaydınız, az güler, çok ağlardınız.” “Sizden birisi namaz kıldığı zaman, konuşmadığı ve namaz kıldığı yerden ayrılmadığı müddetçe, melekler o kimse için; ‘Allahım! Onu af ve mağfiret eyle! Ona merhamet eyle’ diye duâ ederler.” “Muhammed’in nefsi kudret elinde bulunan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, oruçlunun ağız kokusu, Allahü teâlâ indinde misk kokusundan daha hoştur. Allahü teâlâ, ‘Kulum, oruç için vereceğim mükâfattan dolayı, yemesini, içmesini ve şehvetini terk ediyor. Orucun karşılığını ben veririm’ buyurur.” “Bana itaat eden, Allahü teâlâya itaat etmiş olur. Bana karşı gelen, Allahü teâlâya karşı gelmiş olur.” “Sizden birisi imâm olduğu zaman, namazı hafif kıldırsın. Çünkü onlar arasında, zayıf, yaşlı ve hasta olabilir. Sizden birisi yalnız kıldığı zaman, istediği kadar uzatsın.”
“Muhammed’in nefsi kudret elinde bulunan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, îmân etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe, kâmil bir îmân ile îmân etmiş olamazsınız. Size, riâyet ettiğiniz takdîrde birbirinizi çok seveceğiniz bir şeyi bildireyim mi?” Eshâb-ı Kirâm, “O şey nedir, yâ Resûlallah?” dediler. “Aranızda selâmı yayınız” buyurdu. “La ilahe illallah diyen ve iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir kimse bulunduğu müddetçe, kıyâmet kopmaz.” “Bir kimse farz olan namazı kılar, fakat namazın rükû’unu, secdesini, tekbîrini ve onda tazarrûyu (yalvarmayı) tam yapmazsa, o kimse sermâyesini bitiren tüccâra benzer.” “Safları, doğru ve düzgün yapmak, namazın güzelliğindendir.”

Comments are closed.