Eyyûbîzâde Atâullah Efendi

Eyyûbîzâde Atâullah Efendi “rahmetullahi aleyh” yetmişdördüncü Osmanlı Şeyhülislâmıdır. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra müderrislik ve kadılık yap­tı. Ana­dolu, sonra Rumeli Kadıaskerli­ğine ve Sultan III. Ahmed Han zamanında Şeyhülislâmlığa tayin edildi. Bir süre sonra azledilince Bolu’ya yerleşti. 1127 (m. 1715)’te orada vefat etti.
Bu mübarek zat buyurdu ki:
Ehl-i beyti sevmek, her mümine farzdır. Son nefeste îman ile gitmeye sebep olur. Ehl-i beyt-i nebevînin fezâil ve kemâlâtı pek çoktur. Onların kıymetleri ve büyüklükleri, ancak âyet-i kerime ile anlaşılmaktadır. Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, Ehl-i beyte, yani imam-ı Ali, Fâtıma-tüz’Zehrâ ve İmam-ı Hasan ve İmam-ı Hüseyin’e buyuruyor ki: (Allahü teâlâ sizlerden ricsi, yani her kusur ve kirleri gidermek istiyor ve sizi tam bir taharet ile temizlemek irade ediyor.) Eshâb-ı kirâm sordular, “Yâ Resûlallah! Ehl-i beyt kimlerdir?” O esnada, İmam-ı Ali geldi. Mübarek paltosu altına aldılar. Fâtıma-tüz’Zehrâ da geldi. Onu da yanına aldılar. İmâm-ı Hasan geldi. Onu da, bir yanına, İmam-ı Hüseyin geldi. Onu da, öbür tarafına alarak, (İşte bunlar, benim Ehl-i beytimdir) buyurdular. Bu mübâreklere, (Âl-i Abâ) ve (Âl-i Resûl) de denir.
İmam-ı Hasan ve İmam-ı Hüseyin küçük iken hastalanmışlardı. İmam-ı Ali ve Fâtıma-tüz’Zehrâ ile hizmetçileri Fıdda, çocuklar iyi olunca oruç tuttular. Birinci gün iftar için hazırladıkları yemeği, o esnada kapılarına gelen yetimlere vererek, iftar etmeden, ikinci günün orucuna başladılar. O akşam iftarlığını da, yine o saatte kapıya gelip, (Allah için bir şey verin!) diyen fakir ve miskinlere verdiler. O gece de, iftar etmeden, üçüncü günün orucuna başladılar. O akşam da kapılarına gelen esirleri boş çevirmemek için iftarlıklarını bunlara verdiler… Bunun üzerine, âyet-i kerime geldi. Âyet-i kerimenin meâl-i âlîsi şöyledir:
(Bunlar, adaklarını yerine getirdiler. Uzun ve sürekli olan kıyamet gününden korktukları için, çok sevdikleri ve canlarının istediği yemekleri miskin, yetim ve esirlere verdiler. Biz bunları, Allahü teâlânın rızası için yedirdik. Sizden karşılık olarak bir teşekkür, bir şey istemeyiz dediler. Bunun için, cenab-ı Hak, onlara şarab-ı tahûr içirdi.)

Comments are closed.