Alâüddîn Alî Bağdâdî hazretleri tefsir, hadis ve fıkıh âlimidir. 678’de (m. 1279) Bağdat’ta doğdu. İlk tahsilinden sonra gittiği Şam’da Sümeysâtiyye Hankahı’nda bir müddet şeyhlik yaptı. Daha sonra Halep’e yerleşerek talebe yetiştirdi. 741 (m. 1341)’de vefat etti.
Hâzin tefsiri adıyla meşhur olan Lübâbü’t-te’vîl kitabında buyuruyor ki:
İnsanın bir işi yapmak istemesi için, önce bu işi görerek, işiterek, düşünerek hâtırlaması, kalbine gelmesi lâzımdır. İnsan, kalbine gelen bir şeyi ister veya istemez. Meselâ, ben bir şeyi faydalı bulurum, yapmak isterim. Siz de lüzumsuz görür, yapmak istemezsiniz. İşlerinde hür olduğunu söylediğiniz insanların iş yapmayı önceden kalbine getiren, faydalı, lüzumlu olup olmadığını bildiren kimdir? Bendeki düşünce, sizde niçin hâsıl olmaz? Hâsıl oldu ise, size niçin lüzumlu görülmez? İşte bu çeşitli sebepler, insanın elinde değildir. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerinden birkaçı (İnsanlar irâdeli işlerinde hür iseler de, irâde ve ihtiyârlarında hür değil, mecbûrdur) demişlerdir. Kur’an-ı kerimde Dehr sûresindeki âyet-i kerimeye, Ebül-Hasen-i Eş’arî hazretleri, (Siz, ancak Allahü teâlânın dilediğini istersiniz!) manasını vermiştir.
Kasas sûresinin altmışsekizinci âyetinin meâl-i şerifi, (Rabbin, kendi istediğini yaratır. Yalnız O ihtiyâr eder, seçer. Onların irâde ve ihtiyârları yoktur) ve Enfâl sûresi yirmidördüncü âyet-i kerimesinin meâl-i şerifi, (Muhakkak biliniz ki, Allahü teâlâ, insan ile kalbi arasına girer) ve Kasas sûresinin ellialtıncı âyet-i kerimesinin meâl-i şerifi, (Sen sevdiğini doğru yola getiremezsin. Allahü teâlâ dilediğini doğru yola götürür) ve En’âm sûresinin yüzonbirinci âyetinin meâl-i şerifi, (Biz onlara gökten melekleri indirsek ve karşılarında ölüleri konuştursak ve her istediklerini onlara versek, biz dilemedikçe yine îman etmezler) ve bu sûrenin yüzyirmibeşinci âyetinin meâl-i şerifi, (Allahü teâlâ kime hidâyet etmek isterse, onun göğsünü İslâmiyet için genişletir. Dalâlette bırakmak istediğinin göğsünü de, o derece dar ve sıkı bulundurur ki, oraya hakîkatin girebilmesi, sahibinin göğe çıkması gibi mümkün değildir) ve Hûd sûresinin otuzdördüncü âyetinin meâl-i şerifi, (Ben size nasihat etmek istesem bile, Cenâb-ı Hak dalâlette kalmanızı dilemiş ise, size faydası olmaz)dır…