(Dünden devam)
İlk Müslümanlar oturmuş dertleşiyor ve “Ah ah! Kelime-i tevhidi bir kerecik olsun, şöyle yüksek sesle haykıramadık şu küffara karşı” diyorlardı.
Nihayet toplandılar.
Resulullah’a geldiler.
Hürmet ve saygı ile:
“Yâ Resulallah! lütfen izin verin, çıkalım, kelime-i tevhidi şu küffara karşı avaz avaz haykıralım. Bundan sonra ölsek de gam değil” diye arz ettiler.
Efendimiz üzüldü.
Onları teselli etti.
Mahzun bir sesle:
“Ey gönlü kırık müminler! Gam çekmeyin. O Allah ki İbrahim’i Nemrud’un ateşinde yaktırmadı, İsmail’in boynunu bıçağa kestirmedi. Biz garipleri de müşriklerin şerrinden elbette kurtarır” buyurdu.
***
Yüzler güldü.
Gönüller ferahladı.
Resûlullah el kaldırıp “Yâ ilahî! Bu otuz dokuz kişi ki sana iman etmiş, halis kul olmuşlardır. Bu gariplerin gözyaşları hatırına bizi kâfirlerin şerrinden koru. Şanı yüce biriyle bu dîne kuvvet ver” diye yalvardı.
***
Duası sona erdi.
Cibrîl-i Emin geldi.
Ve Efendimize:
“Ey Allah’ın Resulü! Dün Kureyş’in büyüklerinden birinin Müslüman olması için yaptığın duayı Cenab-ı Hakk kabul etti. Ömer’i seçip senin emrine verdi. O, şimdi sana geliyor. Kalk, kendisini karşıla!” diye müjde verdi. (Devamı yarın)