HADİS HAFIZI Ebu Ali Nişâbûrî

Ebu Ali Nişâbûrî hazretleri Horasan’da yetişmiş Hadis hafızlarındandır. 277’de (m. 890) İran’da Nîşâbur’da doğdu. İlk gençlik yılla­rında kuyumcu çırağı iken, sonra hadis tahsili­ne başladı. Herat, İsfahan, Kahire, Bağ­dat, Şam, Mekke ve Medine’de büyük âlimlerden is­tifade etti. 349 (m. 960)’da Nîşâbur’da vefat etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
Birisi, “Yâ Resûlallah! Bana öyle bir amel bildir ki, onu yaptığım zaman, beni hem Allahü teâlâ ve Resûlü sevsin, hem de diğer insanlar sevsinler.” Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Allahü teâlâ ve Resûlünün seni sevmesini istiyorsan, dünyaya rağbet etme. İnsanların seni sevmesini istiyorsan, elindeki dünya malını onlara dağıt.”
Enes bin Mâlik buyurdu: “Ben çocuklarla beraber oynarken, Resûlullah Efendimiz geldi. Bana selâm verdi. Sonra elimi tutup, beni bir ihtiyâçları için gönderdi. Kendileri de, ben gelinceye kadar duvarın gölgesinde oturdu. Ben, istediği şeyi getirip verdim. Sonra ben, Ümm-i Süleym’in yanına gittim. ‘Nerede idin?’ diye sordu. ‘Resûlullah Efendimiz beni bir ihtiyâç için gönderdi’ dedim. ‘O ne idi?’ diye sorunca: ‘Onu söylemem, o bir sırdır’ dedim. Bunun üzerine o da, ‘Sırrını muhafaza et’ dedi.”
Harise (radıyallahü anh), Resûlullah Efendimizin yanına gelmişti. Ona, “Nasıl sabahladın yâ Harise?” buyurdu. O da, “Gerçek bir mü’min olarak sabahladım yâ Resûlallah” cevâbını verdi. Resûlullah efendimiz, “Her hakkın bir hakîkati vardır. Senin îmânının hakîkati nedir?” diye sorunca, “Nefsimi dünyadan vazgeçirdim. Şimdi benim yanımda, dünyanın taşı, kerpici, gümüşü ve altını müsavîdir. Sanki Rabbimin huzûrundayım. Buna, kalb gözümle ve kalbimin yakîni ile şâhid oldum. Sanki ben Cennet ehlindenim. Ben bunu, yakîn ve kalb gözü ile gördüm” dedi.
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyet etti. Birisi Resûlullah efendimize gelerek; “Yâ Resûlallah! Dünyalık elde etmek gayesi ile gazâya giden kimse için ne buyurursunuz?” diye sordu. Resûlullah efendimiz “Onun için sevap yoktur” buyurdular. Ebû Hüreyre bu durumu Eshâb-ı kiram arasında anlattığı zaman onlar, “Belki sen bunu Resûlullah efendimizden iyi anlamadın” dediler. Bunun üzerine Ebû Hüreyre tekrar Resûlullah efendimizin yanına döndü ve bu husûsu sordu. Resûlullah efendimiz: Üç kere,“Onun için ecir yoktur” buyurdular.

Comments are closed.