Hak şerleri hayr eyler…

Osman Bedreddin, hocasının sohbetine kavuşmak için bir gün çıktı erkenden. Yarı yolda şiddetli bir tipiye yakalandı. Bir adım ilerisini göremiyordu.
Çaresizdi.
Yere çöktü.
Ve annesinden duyduğu bir ilâhîyi söylemeye başladı gayriihtiyari:
Hak şerleri hayr eyler.
Zannetme ki gayr eyler.
Ârif ânı seyr eyler.
Mevlâ görelim n’eyler.
N’eylerse güzel eyler…
O anda bir genç belirdi önünde.
Beyaz bir at üzerindeydi.
Onu atının terkisine bindirdi.
Şerbet ikram etti meşin kırbasından. Sonra erzak torbasını uzatıp “Ye bundan da nasibinde ne varsa” dedi.
O, bir tek hurma aldı torbadan. Bu esrarengiz genç Hızır aleyhisselâmdı.
Bu kanaatkâr hâli hoşuna gitti.
Ve sırtını okşayıp;
“Ey Bedreddin! Nasibin açık, evin bereketli olsun. Haydi in, hocana selâm söyle” buyurdu.
Baktı ki köye gelmişler.
Sıçrayıp indi attan.
Hızır da kayboldu ortadan.
Üstadı da onu düşünüp üzülüyordu ki o esnada çalındı kapısı. Merakla açtı kapıyı. Acaba gelen kimdi? Karşısında onu görünce çok sevindi. Gerçi ona malum olmuştu.
Yine de sordu:
“Hâfız! Kimdi o atlı?”
“Bilmiyorum hocam.”
“O, Hızır aleyhisselâmdı.”

Comments are closed.