Bundan 10 sene kadar önce 2003’te; bir akşam evimde otururken, aile efradıma baktım; iki kızım ders çalışıyor, eşim el işi yapıyor…
Kendimi düşündüm, 40 yaşındayım. Hayatımı düşündüm; KBB ihtisası yapmışım, çoluk çocuğa karışmışım, bir hastaneye her gün gidip geliyorum.
Bir anda hayatım çok renksiz ve monoton geldi. “Günlük hayatımı acaba nasıl renkli hale getirebilirim?” diye düşünürken, birden aklıma motosiklet geldi. İşe motosikletle gidip gelirsem hayatım renklenebilirdi.
Gittim çok da pahalı olmayan 250 cc, 2. el bir motor aldım. Kurye motoru olduğu için çok kötü idi. İki ay onunla uğraştım. Teknik olarak beni geliştirdi. Motorcuya gittim:
-Bu güzel çalışmıyor, çok sorun çıkarıyor.
-Abi bu paraya bu kadar. Daha iyisini istiyor isen bak şu motor var…
Üste en az iki katı kadar para ekleyip ikinci motoru aldım. 500 cc’ye terfi ettik. Altı ay da ona bindim. Ama daha iyisi vardı. Her bakıma gittikçe satıcısı başka motorları gösteriyordu. Derken 800 cc’ye geçtim. Çok keyifli idi ama tecrübem motor silindir hacmine göre geride kaldığı için binerken motordan korkmaya başladım.
Hanım bu işe şiddetle karşı çıkmasına rağmen; güngörmüş kayınpederimin talimatları ile ailece üstüme gelmeme ve yarayı kaşımama kararı aldılar.
Motosiklet biniş kursuna gittim. Başkalarını ve kendimi sakatlamadan binmek istiyordum. Her gün evden çıkıyor, motorumu bıraktığım dükkâna yürüyor, motoru çıkartıp kask, mont, bot giyerek Karşıyaka’dan Üçkuyular’a hastaneye gidip akşamları dönüyordum.
Birkaç sefer trafikte riskli durumlar oluştu. Bu arada motosiklet satıcısının teşvikleri ve satın alma kolaylıkları sağlaması ile silindir hacmimiz 1300 cc’ye ulaştı. Motosikletçilerin bile saygı duyduğu, 1300 cc, Pan European sahibi idim artık.
Sürüş tekniğimi de geliştirmiştim. Hayatım renklendi gibi geldi ama motordan korkuyordum. Her gün “ya başıma bir şey gelirse” diye evden helallik alarak yola çıkıyordum. Aynı duyguyla insanlara nazik davranıp kul hakkına girmemeye çalışıyordum.
Neticede helale harama, kul hakkına daha da dikkat etmeye başladım. Çocuklarıma, hanıma, iş arkadaşlarıma karşı daha nazik olmaya başladım.
Bir gün dedim ki kendi kendime:
”Motora binerken ölümü kendine bu kadar yakın hissediyorsun da, binmediğin zamanlar sanki ölüm senden uzak mı?”
Bu yaşayış şeklini her zaman sürdürmelisin… Çünkü ölümün ne zaman geleceği belli mi?
Artık böyle yaşamaya çalışıyorum. Ama bu arada motosikletin ulaşım için çok da uygun bir araç olmadığını öğrendim ve motorumu satıp motosiklet kullanmaktan vazgeçtim…
Necdet Özçelik-İstanbul