Amasya velilerinden Ali Hafız Efendi’nin talebelerinden biri, Ali Hafız’ı görmeden önce, elinde saz, köy köy dolaşır, saz çalıp türkü söylerdi.
Böyle alışmıştı.
Sesi de güzeldi.
Bir gün, Ali Hafız Efendi’nin ismini duyup yanına gitti.
Huzurunda oturdu.
Aklında arz edeceği bazı sualleri vardı.
Onları soracaktı.
Fakat soramadı.
Çünkü unutmuştu.
? ? ?
Ancak Ali Hafız Efendi, onun soracağı şeyleri biliyordu.
O sormadan cevapladı.
Teker teker anlattı.
Uzun uzun izah etti.
O, bu kerameti görünce Ali Hafız Efendi’nin mübarek bir zat olduğunu anladı.
Onu çok sevdi.
Hayranı oldu.
Talebesi olmak istedi.
Ali Hafız Efendi kabul edince “Ama bir şartım var efendim” dedi.
Büyük zat sordu:
“Nedir şartın?”
“Saz çalmama müsade edeceksiniz.”
O zaman:
“Peki oğlum, çal çalabilirsenl!” buyurdu.
Delikanlı sevindi.
Ancak sohbetlerin tesiriyle kalbinden saz çalma arzusu tamamen çıktı.
Çalmak istiyordu.
Ama çalamıyordu.
Zira Ali Hafız Efendi, ona “Çal çalabilirsen” demişti.