Kays bin Hâris rivâyet eder: Bir kişi hazret-i Muâviye bin Ebî Süfyân’dan “radıyallahü anhüm” bir mesele suâl etti.
Hazret-i Muâviye;
“Bu suâli, var hazret-i Alî’den suâl et ki, o benden iyi bilir” dedi.
O kişi;
“Ben senin cevâbını isterim” dedi.
Hazret-i Muâviye;
“Niçin?” deyince;
“Senin vereceğin cevâbı Alî’nin cevâbından çok severim” dedi.
Hazret-i Muâviye kızdı.
Ona darıldı.
Ve kendisine;
“Sen yalan söyledin. Sen kötü kişisin. Muhakkak sen, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretlerinin ilimde muazzez ve mükerrem tuttuğu kimseyi kötüledin” dedi.
Ve şöyle anlattı:
“Efendimiz aleyhisselâm, Alî bin Ebî Tâlib hakkında;
(Yâ Alî! Sen benim yanımda, Hârûn’un Mûsâ ‘aleyhimesselâm’ yanında olduğu gibisin. Lâkin benden sonra Peygamber gelmez) buyurdu.
Ona kıymet verirdi.
Çok şâhit oldum.
Hazret-i Ömer ‘radıyallahü anh’ devamlı sûrette Onun ile meşveret ederdi.
Onun bilgisine kıymet verirdi.
Bir müşkili olsa;
-Alî burada mıdır? diye sorardı.
Onun bilgisine güvenirdi…”
Bunları anlattı.
Sonra o kişiye;
“Kalk, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri ayaklarına kuvvet vermesin” buyurdu.
Ve adını divânından sildi.