Zeyneddîn-i Hafî hazretleri anlatıyor:
Eshâbtan bir hanım, bir gün hediye olarak bir kap bal gönderdi Efendimize. Peygamberimiz aleyhisselâm kabul buyurup, kabını iâde ettiler. Ancak kap, dolu olarak ulaştı o hanıma. Kadıncağız anlıyamadı.
Çok üzüldü.
Hatta ağladı.
Zîra kabul edilmediğini zannetmişti. Derhal Efendimizin huzûruna koşup; “Yâ Resûlallah! Hediyemi kabul etmediniz mi?” diye sordu.
Efendimiz;
“Hediyeni kabul ettim“ buyurdular.
“Ama kap, bana dolu olarak geri geldi yâ Resûlallah” deyince;
“Sana gelen o bal, Rabbimizin sana özel ihsânıdır” buyurdular.
Bu defâ sevindi.
Ve geri döndü.
O balı, ev halkıyla yıllarca yediler, bitmek tükenmek bilmedi. Ama yanlışlıkla başka kaba aktardılar bir gün. O günden îtibâren azalmaya başladı.
Ve tükendi.
Efendimiz;
“O bal kabında dursaydı, kıyâmete kadar yenirdi de bitmezdi“ buyurdular.
HURMA DALI
Bedir Harbinde kılıcı kırıldı hazret-i Ukâşe’nin. Hemen Efendimize koşup;
“Kılıcım kırıldı yâ Resûlallah!” diye arz etti.
Efendimiz etrâfa bakıp, yerde bir hurma dalı gördüler.
Eğilip aldılar.
Ve Ona uzatıp; “Al, bununla savaş!” buyurdular. Mübârek sahâbî; “Bununla nasıl savaşılır?” demedi.
Dalı eline aldı.
Düşmana daldı.
O dal, mükemmel bir “kılıç” oldu hemen. Onlarca başı ayırdı gövdesinden…