Her gün ömrün eksiliyor!

Dünyâda insana verilen ömür sınırlıdır ve ecel de, her ân yaklaşmaktadır. Cennet ve Cehennemden biri, insanı beklemektedir. Ecel, bugün gelmezse, bir gün elbette gelecektir. İnsan, başına gelecekleri, geldi bilmelidir. Çünkü ölüm, kimseye vakit tayîn etmemiş, gece veyâ gündüz, çabuk yâhut geç, yazın veyâ kışın gelirim dememiştir. Herkese ânsızın gelir ve hiç ummadığı bir zamânda gelir. Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretleri buyuruyor ki:
“Yazıklar olsun, ömür geçti. Bir hayırlı iş yapmadım. Dünyânın vefâsız, yalancı olduğu, şimdi anlaşıldı. Hayâtı, hayâl oldu. Fitneleri, dertleri bitmedi. Ahbâp, arkadaşlar, öldüler, gittiler. Bu hâlleri görüp de, gafletten uyanmıyor, ibret almıyoruz, pişmân olmuyoruz, tövbe etmiyoruz. Gaflet devâm ediyor, günâhlarımız artıyor. Allahü teâlâ, Tövbe sûresinin 127. âyetinde meâlen;
(Görmüyorlar mı ki, her sene, bir iki kerre, dertlere, belâlara yakalanıyorlar. Yine tövbe etmiyor, pişmân olmuyorlar) buyurdu. Bu nasıl îmândır, nasıl Müslümânlıktır? Ne kitâptan, ne sünnetten nasîhat alınıyor. Ne de, başa gelen dertlerden, hâdiselerden ibret alınıyor. Uzun seneler, berâber yaşadıkları, birlikte gezip dolaştıkları, yiyip içtikleri, yatıp kalktıkları ahbâplarını, arkadaşlarını düşünsünler. Sevdiklerinin, birlikte eğlendiklerinin, yardımcılarının ne olduklarını görmüyorlar mı? Hiçbirinden bir şey kaldı mı? Onlardan haber verenler var mı? Ömürlerinin harmanını rüzgâr götürdü.”

HANGİ SULTANLIK!..
Bir gün Abbasi halifelerinden Hârûn Reşîd hazretleri, Behlül Dânâ hazreleri ile görüşmek, hikmetli sözlerini duymak ister. Bunun için adamlarını gönderip, Behlül Dânâ hazretlerini, saraya dâvet eder. Halifenin gönderdiği kişiler, Behlül Dânâ hazretlerini boş bir mezar içinde uyur halde bulurlar ve kendisini uyandırırlar. Behlül Dânâ hazretleri, uykusundan uyandırılınca, kendisini uyandıranlara;
-Siz ne yaptınız. Beni sultanlık makâmından indirdiniz. Şimdi ben ne yapacağım diye feryat etmeye başlar. Görevliler bu durum karşısında ne yapacaklarını bilemezler ve gidip durumu halîfeye bildirirler. Halife Hârûn Reşîd de, Behlül Dânâ hazretlerinin bu durumuna ve sözlerine bir mânâ veremez ve huzûruna geldiğinde;
-Ey Behlül! Bu ne iş. Sen hangi sultanlıktan indirildin? diye sorar. Behlül Dânâ hazretleri;
-Ey Halîfe! Rüyâmda kendimi hükümdâr olmuş gördüm. Tahtımda oturuyordum. Hizmetçilerim vardı. Saltanat ve ihtişâm içinde idim. Lâkin senin adamların beni uyandırdı ve tahtımdan oldum, diye cevap verince, halife Hârûn Reşîd, bu sözlere güler ve;
-Ey Behlül! Rüyâdaki pâdişâhlığa îtibâr olur mu hiç der. Bunun üzerine Behlül Dânâ hazretleri;
-Ey müminlerin emîri! Benim hükümdarlığım ile seninki arasında ne fark var. Ben gözlerimi açınca hayat buldum. Sen gözlerini kapayacak olsan ebediyyen emirlikten düşecek saltanatından olacaksın ve nedâmet, pişmanlık günün başlayacak. O halde hangimizin hükümdârlığına îtibâr edilmez siz söyleyin, deyince, halife Hârûn Reşîd hazretleri, söyleyecek söz bulamaz.

ECEL GELMEDEN!..
İmâm-ı Gazâlî hazretleri;
“Bugün, ecelin geldiğini, dahâ bir gün müsaade etmeleri için, yalvardığını, sızladığını ve sana, bir gün bağışladıklarını ve şimdi sen, o günde bulunduğunu farz et! O hâlde, bugünü elden kaçırmaktan, bununla, saâdete kavuşmamaktan dahâ büyük ziyân olur mu? Yarın ölecekmiş gibi, dilini, gözlerini ve yedi âzânı harâmdan koru!” buyurmuştur.
Netice olarak, ecel gelince, insanı uyandıracaklar, gözleri kulakları açacaklar. Fakat, o zamân pişmânlık işe yaramayacaktır. Rezîl olmaktan başka, ele bir şey geçmeyecektir. Hadîs-i kudsîde buyurulduğu gibi:
(Ey insanoğlu, sanki ebedî kalacakmış gibi dünyalık yığmaya çalışıyorsun. Her gün ömrün eksiliyor, farkında değilsin. Aza kanâat edip hamdetmiyorsun. Çok istiyorsun, ne kadar çok versem yine doymuyorsun. Benden sana her gün yeni rızıklar gelirken, senden bana çirkin ameller geliyor. Ne tuhaftır ki, verdiğim rızkı yerken bana isyân ediyorsun.)

Comments are closed.