Dünyâ lezzetleri, eğer İslâmiyetin mubâh ettiklerinden ise, âhırette bunların hesâbı olacaktır. Allahü teâlâ, eğer merhamet etmezse, hesâba çekilenlerin vay hâline! Eğer mubâh olmayan lezzetler ise, azâb yapılacaktır.
Allahü teâlâ her şeyi görür, bilir, işitir. Her şeye gücü yeter ve gücü de sonsuzdur. Her şeyi, zamânı gelince yok etmektedir. İnsanları tekrâr dirilteceğini, hesâba çekeceğini, îmân etmiş olanlara Cennette sonsuz ni’metler vereceğini, îmânı olmayanlara Cehennemde sonsuz azâb yapacağını bildiriyor. Bunun için Muhyiddîn-i Arabî hazretleri;
“Peygamber efendimizin, (Hesâba çekilmeden evvel, hesâbınızı görünüz) emirleri ile, bâzı meşâyıh, her gün ve her gece yaptıkları işlerden kendilerini hesâba çekiyor. Ben, hesâpta onları geçtim ve işlediklerimle berâber, düşündüklerimde de, hesâbımı görüyorum” buyurmuştur.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk, dalda bir kuş görünce;
“Ne mutlu sana ey kuş! Dilediğin dala konarsın. Dilediğin meyveleri yersin. Kıyâmet günü hesâba çekilmez, azâb görmezsin. Keşke, senin gibi bir kuş olsaydım. Keşke bir yeşil ot olaydım. Hayvanlar beni yiyeydi. Böylece, kıyâmet günü yaratılıp hesâba çekilmeseydim” dediği meşhûrdur. Hazret-i Ömer’in de, bir avuç toprak olmak için söyledikleri, kitâplarda yazılıdır.
Vaktiyle Hâtim-i Esam hazretlerini, bir kimse evine dâvet eder, fakat kabûl etmezler. Dâvet sâhibi çok ısrâr edince;
-Gelirim ama üç şartım var. 1-Nereye istersem oraya otururum. 2-İstediğimi yerim. 3-Ne dersem onu yapacaksınız, der. Dâvet sâhibi de, bu şartları kabul eder.
Hâtim-i Esam hazretleri, belirlenen günde dâvet edenin evine gider ve ayakkabıların konulduğu yere oturur.
-Sizin yeriniz orası değil dediklerinde;
-Ben önceden şart koşmuştum der. Sofra gelince, yanında getirdiği ekmeği çıkarıp yemeye başlar.
-Efendim buradan yiyin dediklerinde;
-Ben ne istersem onu yerim diye şart koşmuştum der.
Hâtim-i Esam hazretleri, sofra kalktıktan sonra hizmetçiye;
-Demir tavayı ateşte kızdır getir! der. Hizmetçi söyleneni yapar ve Hâtim-i Esam hazretleri oradakilere;
-Yarın kıyâmet günü yaptığınız her işten ve yediğiniz her şeyden Allahü teâlânın sizden hesap soracağına inanıyor musunuz? diye sorar. Oradakiler;
-Evet deyince;
-Diyelim ki, burası Arasat meydanı, her biriniz sırayla gelip şu kızgın tavaya ayağınızı koyarak, burada yediklerinizin hesâbını veriniz der. Bunun üzerine oradakiler;
-Buna gücümüz yetmez derler.
-Yarın kıyâmet günü Allahü teâlâya nasıl cevap vereceksiniz. Arasat meydanının kızgın zemini üzerinde nasıl duracaksınız? Halbuki Allahü teâlâ, Tekâsür sûresinin 8. âyet-i kerîmesinde meâlen;
(Her nîmetin şükründen muhakkak sorulacaksınız) buyurmaktadır der. Bunun üzerine orada bulunanların hepsi ağlamaya başlar ve günahlarına tövbe ederler.
Netice olarak herkes, ölmeden önce kendini hesaba çekmelidir. İmâm-ı Gazâli hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Her gün yatarken, o gün yaptığı işler için nefsi hesâba çekmeli, sermâyeyi, kârdan ve zarardan ayırmalıdır. Sermâye farzlardır, kâr da, sünnetler ve nâfilelerdir. Ziyân ise, günâhlardır.”