Affetmenin lezzeti, kızmanın, intikam almanın lezzetinden daha tatlıdır. Çünkü affın lezzetinin sonu, güzel neticedir. İntikam lezzetinin sonu ise, kötü neticedir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “İlim, öğrenmekle; hilm (yumuşaklık) de, hilm sahibi olmaya çalışmakla elde edilir. Kim hayrı isterse, ona hayır verilir. Kim de şerden sakınırsa, şerden korunur.”
Büyükler demişlerdir ki: “Kızgınlıktan sakın. Çünkü o, sonunda seni özür dileme zilletine düşürür. Kulun, Allahü teâlânın gadabına en yakın olduğu zaman, kızdığı zamandır.”
Selmân-ı Fârisî, Hazreti Ali’ye; “Beni Allahü teâlânın gadabından uzak tutacak olan şey nedir?” diye sorduğunda, Hazreti Ali; “Hiç kızma“ buyurdu.
Hazreti Ömer buyurdu ki: “Dört şeyi severim. Bunlar; iktisâd etmek, gücü yeterken affetmek, kızgınlık zamanında hilm göstermek, her zaman Allahü teâlânın kullarına yardımcı olmak.”
Büyüklerden birisi buyurdu ki: “İlim ve adâlet, sabra götürür. İlim, adâlet ve sabır da, hilme götürür. Bütün işlerinde hilme yapış. Çünkü hikmet, hilm ile tamamlanır. Mürüvvetin şartı olan hasletlerin sende toplanması, hilm ile mümkündür. Haklı olsun haksız olsun, özür dileyenin özrünü kabûl etmelidir. Çünkü özür, pişmanlık alâmeti, pişmanlık da tövbe demektir.”
Özür dilemek, özür dileyenin hayâ sahibi olduğunu gösterir. Hayâ ise îmândandır. Bir kimsenin suçunu görmezlikten gelmek, şerefin zirvesidir, özür dilemesini istemek, hilmin âfetlerindendir. Özür dilemek, hilm sahipleri yanında ne iyi bir şefaatçidir.
Resûlullah efendimiz, “Yâ Rabbî! Bana ilim ve hilm ve takvâ ve âfiyet ihsân eyle!” duâsını çok söylerdi. Âfiyet, dînin ve i’tikâdın bid’atlerden, amelin ve ibâdetin âfetlerden, nefsin şehvetlerden, kalbin nefsin kötü arzûlarından ve vesveseden ve bedenin hastalıklardan selâmet bulması, kurtulması demektir.
Hadîs-i şerîfte, “İlim, öğrenmekle, hilm de gayret ile hâsıl olur. Allahü teâlâ, hayırlı şey için çalışanı, maksadına kavuşturur. Kötülükten sakınanı, ondan korur“ buyuruldu.
Başkalarına faydalı olmak, ancak yumuşaklıkla, tatlı dil ve güler yüz ile olur…