Sa’d bin ebî Vakkâs “radıyallahü anh” Kûfe’de vâli iken ev yaptırmak istedi. Ancak arsanın yarısı bir Mecûsînindi. Onu çağırttı.
Geldiğinde;
“Hisseni bana sat” dedi. “Satmam” deyince, “Ne istersen vereyim” dedi. Yine “Olmaz” deyince vazgeçti bu işten.
Ama yakınları;
“Sakın!” dediler.
Bâzısı da; “Sen bu yerin vâlisisin. Parasını ver, işi bitir” dedi.
Mecusi eve vardı.
Hanımına anlattı.
Kadın; “Üzülme, Medîne’de bunların âdil bir halîfesi var. Git Ona arzet, O bu işi çözer” dedi.
Mecûsî sevindi.
Medîne’ye gitti.
Orada; “Halîfe nerededir?” diye sordu. “Sahrâya çıkmıştır” deyince, o da sahrâya çıkıp etrâfa şöyle bir baktı.
Kimseyi göremedi.
Sonra birini fark etti.
Gâyet heybetli biri toprak üzerinde uyuyordu. Onu uyandırıp; “Halîfeyi gördün mü?” dedi.
O zat doğruldu.
“Halîfe benim” dedi.
Adam inanmadıysa da anlattı derdini Ona. Hazret-i Ömer kalktı ve birlikte eve gittiler.
Seslendi hizmetçiye:
“Bana kâğıt getir!”
Hizmetçi; “Kağıt yok” deyince, yerde yassı bir kürek kemiği buldu ve üzerine; “Yâ Sa’d! Derhal yanıma gel!” diye yazdı.
Mecusiye verip;
“Bunu vâliye ver” dedi.
Hazret-i Sa’d, kemikteki yazıyı tanıyınca korkudan titredi.
Mecûsîye baktı.
Yalvaran bir sesle;
“Ne istersen yapayım. Yeter ki beni Halîfeye götürme” dedi. Adam bunu görünce Müslüman olup, arsayı vâliye hibe eyledi…