İbâdetin, doğru ve devamlı olanı makbûldür

Namâzın ve bütün ibâdetlerin nasıl yapılacağını, yaparken nelere uyulacağını Allahü teâlâ Peygamberine bildirmiştir. Peygamber efendimiz de, bunları, öğrendiği gibi Eshâbına bildirmiş ve kendi de yapmıştır. Farzları, vâcibleri ve harâmları, Peygamber efendimiz bile değiştirmemiştir ve değiştiremez. Din imâmlarımız bunların hepsini Eshâb-ı kirâmdan görerek ve işiterek anlamışlar ve kitâplarına yazmışlardır.

ÜSTÜNLÜKLERİN EN KIYMETLİSİ
Allahü teâlâya îmândan sonra, ibâdetlerin, üstünlüklerin en kıymetlisi, Ehl-i sünnet i’tikâdında olmaktır. Ehl-i sünnet demek, inanmakta, ibâdetlerde ve insanlara karşı yapılan işlerde, Muhammed aleyhisselâmın sünnetine, yoluna, Eshâb-ı kirâma, Tâbi’înin ve dahâ sonra gelen İslâm âlimlerinin söz birliğine uymaktır. Bunların yolunu, fıkıh ve ilmihâl kitâplarından okuyup öğrenmek lâzımdır. Müslümânların çoğu nefislerine ve kısa akıllarına, kendi görüşlerine uyarak, bu yoldan ayrılmışlar, bid’at ehli olmuşlardır. Bezzâziyyede buyuruluyor ki:
“Kur’ân-ı kerîmden bir miktâr ezberledikten sonra, fıkıh öğrenmek lâzımdır. Çünkü Kur’ân-ı kerîmin hepsini ezberlemek farz-ı kifâyedir. Lâzım olan fıkıh bilgilerini öğrenmek ise, farz-ı ayındır. Farzlardan sonra ibâdetlerin en kıymetlisi, ilim ve fıkıh öğrenmektir.”
Muhammed Şeybânî hazretleri; 
“Her Müslümânın harâmları, helâlleri bildiren ikiyüz bin fıkıh bilgisini öğrenmesi lâzımdır” buyurmuştur.
Bir kimse Peygamber efendimize gelerek;
-Ya Resûlallah ben yalnız ramazan orucunu tutar, farz olan beş vakit namazı kılarım. Bunlara da başka bir şey ilâve etmem. Zekat verecek ve hacca gidecek bir şeyim de yok. Acaba bu hâl ile vefât ettiğim zaman benim yerim neresi olur? diye sorar. Peygamber efendimiz o kimseye tebessüm ederler ve;
-Bu hâlinle âhirette benimle beraber olursun buyururlar.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
“Her şeyden önce, Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimlerinin bildirdiği, kitâplarında yazdığı itikâdı öğrenmek ve îmânını buna göre düzeltmek lâzımdır. Ondan sonra, fıkıh ahkâmını öğrenmeli, farzları yapmaya sarılmalı, helâle, harâma dikkat etmelidir. Farzların yanında, nâfile ibâdetlerin, hiç kıymeti yoktur. Zamânımızın Müslümânları, farzları bırakıp, nâfile ibâdetlere sarılıyor, nâfile ibâdetleri yapmaya ehemmiyet verip, farzları meselâ beş vakit namâz kılmayı, Ramazân-ı şerîf ayında, oruç tutmayı, zekât vermeyi, uşur vermeyi, helâli, harâmları öğrenmeyi hafîf ve ehemmiyetsiz görüyorlar.
Zekât niyyeti ile fakîre bir altın vermek, yüzbin altın sadaka vermekten dahâ sevâptır. Çünkü zekât vermek, farzı yapmaktır. Zekât niyyeti olmadan verilenler ise, nâfile ibâdettir. Farz ibâdetin yanında nâfile ibâdetlerin hiç kıymeti yoktur. Deniz yanında, damla kadar bile değildir.” 
Nâfile ibâdetlerin sevâbına kavuşabilmek için, îmânda, farzlarda kusûr olmamak, günâhlara tövbe etmek ve ibâdet olarak yapmaya niyyet etmek şarttır. Rıyâd-un-nâsıhîn kitabında buyuruluyor ki:

HELÂL LOKMA ÇOK MÜHİM!..
“Bütün ibâdetlerin kabûl olması, helâl lokmaya bağlıdır. O hâlde, mü’minler helâl kazanmaya çalışmalıdır. Harâmdan ve şüphelilerden kaçınmalıdır.” Resûlullah efendimiz;
(Allahü teâlâ güzeldir. Yalnız güzel yapılan ibâdetleri kabûl eder. Allahü teâlâ, Peygamberlerine emrettiğini, mü’minlere de emretti ve buyurdu ki, ey Peygamberlerim! Helâl yiyiniz ve sâlih, iyi işler yapınız! Mü’minlere de emretti ki, ey îmân edenler! Sizlere verdiğim rızklardan helâl olanları yiyiniz!) buyurmaktadır.
Ahmed bin Abdullah İsfehânî hazretleri buyurdu ki:
“Büyüklerden çoğu buyurdu ki, ibâdetler on kısımdır: Dokuz kısmı helâl kazanmaktır. Bir kısmı da bildiğimiz bütün ibâdetlerdir.” 
Netice olarak, amellerin, ibâdetlerin kabûl olması yani sevâb verilmesi için, hem şartlarına uygun olması, hem ihlâs ile niyyet edilmesi ve hem de devamlı olması lâzımdır. Bir seferinde Peygamber efendimize, hangi amelin daha kıymetli olduğu sual edilince, cevaben;
(Devamlı olan ameldir) buyurmuşlardır…

 

Comments are closed.