İbâdetlerde niyetin önemi büyüktür…

Şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, Allahü teâlâ insanın elbisesine, giyimine,
malına, rütbesine bakarak sevap vermez. Bunları ne düşünce ile ve ne
niyetle yaptığına bakar. Hadis-i kudside buyuruldu ki:
“Allahü teâlâ sizin suretlerinize, mallarınıza bakmaz. Kalblerinize ve amellerinize bakar.
Bazı kimseler, harama helâle dikkat etmiyor. Dikkat etmedikleri gibi, bir
de; “Sen kalbime bak, kalbim temizdir. Allah kalbe bakar…” diyorlar.
Bu sözün dinde yeri yoktur…
Düzgün niyet edilmedikçe, hiçbir farz kabul olmaz. Bunları yapabilmek için de ilim lâzımdır. Hadis-i şerifte;
“Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadet etmekten daha sevaptır” buyuruldu.
“Cahil sofu, şeytanın maskarası olur.” Allahü teâlânın rızasına kavuşabilmek
için dinimizin emirlerini yerine getirmeye gayret etmek lâzımdır.
İslamiyete uymayan şeylerin hiçbirini Hak teâlâ sevmez. Sevmediği şeye de sevap
verilmez. Bunun için Müslüman ne yaptığını bilerek şuurlu bir şekilde
yapmalıdır. Ahirette bütün yaptıklarından hesap vereceğini ve niçin
yaptığının sorulacağını unutmamalıdır.
İbadetler, Allahü teâlâ emrettiği için yapılmalıdır. Yapılan ibadetlerde kulların dünyaları ve
ahiretleri için nice faydalar olsa bile bunun için yapılmamalıdır.
Meselâ, namaz kılan bir adam, bunu farz olduğu için değil de spor olduğunu
düşünür ve onun için yaparsa ibâdet etmiş olmaz. Spor yapmış olur.
Oruç tutan da, yalnız midesini dinlendirmeyi düşünür ve o niyetle tutarsa orucu makbul olmaz.
Savaşta canını tehlikeye koyan bir Müslüman da, Allahın dinini kuvvetlendirmek,
İslâmiyeti yeryüzüne yaymak için değil de, şan ve şeref, mal ve rütbe
için dövüşürse, ibâdet yapmış olmaz. Cihâd sevâbı kazanmaz. Ölürse şehid
olmaz.
İbâdetlerde niyetin büyük önemi vardır. Yapılan her işin İslâmiyete uygun olup olmadığı, niyet ile anlaşılır.
Tasavvuf büyükleri, büyük âlimler ibadetlerini ihlasla yaparlardı. Yalnız Allahü teâlânın rızasını düşünürlerdi.
Niyetin dinimizdeki önemi o kadar büyüktür ki ibâdetler, dünya menfâati için
yapılınca sahih ve makbul olmuyor. Dünya işi sayılıyor. Herhangi bir
dünya işi de, ahiret menfâati için yapılınca, ibadet hâlini alıyor.
Hadis-i şerifte, “Müminin, hanımına uzattığı lokmada bile sevap kazanacağı…”
bildiriliyor. Bundan anlıyoruz ki; niyetini düzelten bir kimse,
yemekte, içmekte ve her türlü dünya işlerinde ahiret faydasını gözeterek
sevap kazanabilir. Yeter ki, niyeti Rabbimizin rızasına kavuşabilmek
olsun…

Comments are closed.