İhtişamla geliyordu!..

Halîfe Hârun Reşîd hacdan dönerken bir debdebe ve ihtişamla Bağdat’a giriyordu ki, bir ara hazret-i Behlül önüne çıkıp;
“Ey Hârun!” diye seslendi.
Halîfe, yüzündeki perdeyi kaldırıp;
“Buyur Behlül, bir arzun mu var?” diye sordu.
O cevâben;
“Ey Hârun! Allah’ın Habîbi Kâbe’den dönerken böyle tantana yapmazdı” dedi.
“Nasıl yapardı yâ Behlül?”
“O, bir kızıl deveye biner, başı önünde, mütevâzı olarak gelirdi. Sen de böyle yaparsan Hak teâlâ katında kıymetli olursun. Kul olana tevâzû etmek yakışır” dedi.
Ardından;
“Ey Hârun! Beytullahtan halkına ne hediye getirdin?” diye sordu.
“Onlar nedir?” deyince de;
“Allah ve Resûl’ünün sevgisidir. Halkına bunu verebilirsen, en güzel hediyeyi getirmiş olursun” dedi.
Hârun Reşîd, ağlayıp;
“Devam et yâ Behlül” dedi.
Hazret-i Behlül;
“Ey Hârun! Sen bugün hükümdarsın. Adâleti elinden bırakma. Mülkünde bir kişi zulüm görse, onu yarın senden sorarlar” dedi.
Hârun, bir kese altın uzatıp;
“Şu hediyemi kabul et” dedi. 
O kabul etmeyip;
“Bunu, ihtiyâcı olana ver” dedi.
Ve ayrılıp gitti…

NE YAPARSIN?
Bir gün de, Onu kabristanda otururken görüp;
“Ey Behlül! Burada ne yaparsın?” dediler.
Cevâben kabirleri gösterip;
“Bana eziyet etmeyen ve gıybetimi yapmayan şu insanlarla oturuyorum” dedi.

Comments are closed.