İki gözü iki çeşmeydi!..

(Dünden devam)
Halime Hatun Mekke’ye varıp doğruca Abdülmuttalib’in yanına gitti.
İki gözü iki çeşmeydi…
Abdülmuttalib onu gördü.
Gayri ihtiyari korktu!
Ve telaşa kapılıp “Ey Halime hayırdır, niçin ağlıyorsun?” diye sordu.
Halime başını kaldırdı.
“Oğlumu kaybettim” dedi.
***
Mübarek Dede “Üzülme, O kaybolmaz” dedi.
Ve Kâbe’ye koştu hemen.
Örtüsüne yapışıp “Ey Kâbe’nin sahibi olan yüce Allah’ım! Torunumu bana lütfet!” diye yalvardı.
O an bir ses duydu.
Kâbe’den geliyordu.
Kendisine hitaben “Ey Abdülmuttalib! Torunun, Tihame Vadisindeki muz ağacının altındadır” diyordu.
***
O, bu sesle ferahladı.
Atına atlayıp koşturdu.
Ve hızla o yere gitti.
Evet, Efendimiz oradaydı.
Koşup sarıldı torununa.
Bağrına bastı ve şükretti Rabbine.
Halime Hatun sevinçten uçuyordu.
***
Enes bin Malik (radıyallahü anh) anlatır:
“Bir gün Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) Uhud Dağına çıkmıştı. Yanlarında Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali de vardı.
Birden zelzele oldu.
Koca dağ sallanıyordu.
Ve durmuyordu…
Server-i Âlem Efendimiz ‘Sakin ol yâ Uhud! Üzerinde bir Peygamber, bir Sıddık, iki de Şehit var’ diye seslendiler.
Sallanma ânında durdu.”

Comments are closed.