Peygamber efendimiz; “İlim taleb etmek, her Müslümana farzdır” buyurdu.
Başka bir hadîs-i şerîfte de buyurdu ki: “Din bilgisi öğrenmek, her Müslümana farzdır, öyleyse onu öğreniniz ve öğretiniz. Câhiller olarak ölmeyiniz.”
Buyuruldu ki: İlim, pek yüksek bir kazançtır. Âlim, Allahü teâlânın isimlerinden bir isim; ilim ise sıfatlarından bir sıfattır. Fakat Allahü teâlânın ilmi, insanların ilmi gibi değildir. Aralarında sâdece isim benzerliği vardır. Çünkü insanların ilmi çalışmakla, başkasından öğrenmekle, düşünce ve tecrübe ile olmaktadır. Allahü teâlâ ise böyle şeylerden münezzehtir. O’nun ilmi ezelîdir. Yedi kat yerde ve yedi kat gökte ne varsa hepsini bilir. Hiçbir şey O’nun ilminin dışında değildir.
Peygamberlerin ilmi de, çalışmakla, başkasından öğrenmekle elde edilmiş değildir. Onların bilgileri, Allahü teâlâ tarafından kendilerine bildirilmiş olup, diğer bütün insanların ilimlerinden farklıdır.
İlim öğrenmek, yani zaruri iman ve ibadet bilgilerini öğrenmek her Müslümana farzdır. Bunda gevşek davrananların hiçbir mazereti kabûl edilmeyecektir. Bir Müslümanın, kendisine lâzım olan din ve dünyâ bilgilerini en doğru bir şekilde öğrenip, bunları tatbik etmesi elbette lâzımdır, ilim öğrenmek nasıl ki mutlaka mühim ise, o ilmin doğrusunu öğrenmek de o derece mühimdir. Bir Müslümanın Müslümanlığı, bunları bilip yapmakla tamâm olur.
Her Müslümanın, kendisine lâzım olan ilimleri öğrenmesi lâzım olduğu gibi, âlimin de, ilmiyle herkese faydalı olmak için gayret etmesi lâzımdır. Kendisinden ilim taleb edeni men-etmesi uygun değildir.
İlim, amelden öncedir. Bir şey bilinir, bundan sonra bu bilgiye uygun amel yapılır. Bunun için, ilim amelden önce gelmektedir. Fakat îmân böyle değildir, îmân, ilimden de öncedir. Peygamberler, insanları önce îmân etmeye, bunu kabûl edenleri de, ilim öğrenip amel etmeye da’vet etmişlerdir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç kişiye melekler istiğfar eder: 1- Âlime. 2- İlim talebesine. 3- Cömerde.)